Saturday, October 27, 2007

gözdağı / göz bağı

dün ntv radyo ile bir telefon görüşmesi yaptım. ırak politikamızı sonucu belirsiz (1) bir savaş kartı üzerine oynamak yerine, "ortak menfaat kaynakları" aramak sureti ile, pkk musibetini de elemine edilmesi gereken ortak bir belâya dönüştürmek gereğine inandığımı söyledim.

ayrıca, kuzey ırak'taki kampları dağıtmanın muhtemelen sorunu çözmeyeceğini, pkk denen eşkiyâ çetesinin kökünün türkiye'den sürdüğünü vurguladım. ırak'tan kovulsa bile, türkiye içinde farklı tarz, meselâ el kaide tipi hücrelere dayanan bir örgütlenme içine girebileceğini anlatmaya çalıştım.

ayrıca, amerika'nın kuvvet küçültse bile asla kolay kolay ırak'tan çık(a)mayacağını söyledim. "bizim ülkesine dalmayı hesapladığımız komşu ne ırak'tır, ne kuzey ırak'tır, ne kürdistan'dır... bizim komşumuz abd'dir ve siyasî anlamda, sınırı aştığımızda abd toprağına giriyoruz demektir," dedim. abd ile savaşa girmenin de (2) hezeyân halinde değil çok ince düşünülerek yapılması gereken bir meydan okuma olduğunu söylemeye uğraştım (3). askerî operasyonun ancak oradaki illeti kökten kazımaya yaradığı takdirde rasyonel olacağını savundum.

adını doğru dürüst işitemediğim için maalesef bilmediğim moderatör bana ne sordu biliyor musunuz? "yani siz bizim oraya pkk'yı yoketmek için mi gireceğimizi sanıyorsunuz? biz ırak'a gözdağı vermek için gireceğiz..."

vay canına... ölen başkası oldukça kahramanlık ne kolaymış beee!.. hele cehâlet erdeme dönüşünce.

--------
(1) bu sözle türk silahlı kuvvetlerini kötülediğimi sanacak ahmakların veya iddia edecek habislerin hayli bol olduğu bir toplulukta yaşadığımdan (bir kerresinde cahilin biri de, "eroinin dekriminalize edilmesi terör örgütlerinin finans kaynağını kurutacak bir önlemdir" sözümü "eroin serbest bırakılmalı" diye manşete çıkarmış, mehmmet ağar da röportajı ookumadan "olur mu öyle saçma şey!" diye infial etmişti... binaenalyh, öyle saçma şey olmaz ama saçma çoook şey olur bu köyde) izninizle açıklık getireyim: kuvvetler dengesi ne olursa olsun savaşlar, en azından muharebeleri, doğaları gereği kolay kestirilebilir girişimler değildir. hem can, hem kaynak maliyetleri beklenenden yüksek olabilir. tamam, vatanseverlik bazan bu maliyete katlanmayı gerektirebilir ayrı ammma, akıl da o maliyeti "sıfır"a indirmenin yolu yok mmu diye sormayı emreder. dahası, bazan da savaşlar ortadan kaldırdıkları belâdan daha farklı ve daha beterlerini başa bulaştırabilirler. örnek mi? işte ırak... bush amca bağdatlı haramî saddam'ı yoketti de ne buldu?? en sııkı müttefiklerinden biri ile bile çatışma eşiğinde değil mi?
(2) tüfek icad edilip mertlik bozulalı çok oldu da, tüfek devri ile gelen cengâver mertliği dönemi de çoktan kapandı. artık savaşları er meydanında kurşun sıkarak kazanmaya çalışmak çok demode - bunu neo-conlar bile kavradılar. şimdi harp, finans, kapital, politika, iş, iletişim, kültür, bilim, san'at masalarının başında (dubya bush gibi bir düz viteslinin dahi anlayabileceği şekilde) "akıllara ve gönülere nüfuz etmek" için yapılmakta. ab'nin tüm iç çalkantılarına rağmen, giderek dünyada politik güvenin merkezi haline gelmesi sizce çok güçlü orduları bulunduğundan mı?
(3) temininde güçlük zammı ödemeden mebzulen rastlanabilecek bazı geri zekâlılar için özel not: hayır, bu amerika'ya teslimiyetçilik değildir... daha doğrusu, teslimiyetçilik bu değildir!.. neredeyse yüz yıldır, dünya entegrasyona doğru hızla giderken, karşılıklı bağımlılıklar örgüsüne sadece ve sadece "türkiye'nin jeopolitik konumu" kozu ile katılmaya kalkar, "stratejik emlâk kralı" pozunda bîl-umum ekonomik, kültürel, felsefî, bilimsel, sanata yönelik treni de poponuzu dönüp kaçırırsanız, teslimiyetin esas o akıl tembelliğini benimseyip, gerçek dünyanın parçası olmayı (şimdilerde savaş çığırtkanlığı ile de bezenen) hamasî edebiyat parçalaya parçalaya reddederseniz, teslimiyet işte odur.

No comments: