Friday, October 12, 2007

ermeni mes'elesini kaybettik

ermeni mes'elesi denen garabe tarih probleminde türk tezinin zaafiyetini, yusuf hikmet bayur'un güneş - dil teorisi uyarınca ortaya attığı "ermeniler aslen türktür. asıllarına karşı da isyan etmişşlerdir" iddiasını okuduğumda farketmiş idim. sonra, konu, tipik devlet kültürel despotizmi çerçevesinde, ermeni varlığının reddi, ermenilerin urartu oldukları gibi abuk ama karşı çıkılması halinde copun, falakanın hazır beklediği savlara uzanan bir zekâ regresyonu da gösterdi. en uc noktada da, ermenilerin türklere katliam / jenosid uyguladıkları hezeyanına kadar uzandı.

tarihin, hele de "milliyet" denen akıl zorlaması siyasî kaldıracın icadından beri, üstelik çoğu kerre de çift (hattâ çok) taraflı uygulanan kollektif cinayetler, baskılar, hak gaspları üzerine kurulu pis maceraların bir silsilesi olduğuna karar verdiğimden bu yana, türk, ermeni, rum, tutu ya da kızılderili "dava"larını son haklılık noktasına kadar kovalamanın, tüm imkan dışılığına rağmen, yüzde yüz haklı çıkılsa bile, hiç bir çözüm getirmediğine inanmaktayım. hattâ, bir zamanlar, "terörizm" denen tarifi alabildiğine keyfî olgunun ayırıcı özelliğinin de, dayanılmaz bir "mutlak haklılık retoriki" olduğuna karar vermiştim.

özetle, benim için ermeni ya da türk tarafının haklı olmasının onları "haklı" çıkaracak hiç bir tarafı yok. dolayısıyla, kongre'nin ne karar vereceği de fazla anlam taşımıyor benim için. tayyib efendi intizar ederken, ermeni lobisi ya da rober koçaryan sonuçtan memnun olabilir ya da hayal kırıklığına düşebilirler ama karar, fiilî olarak hiç bir somut kazanç sağlamayacak.

mes'ele sokaktaki adamı pek de ırgalamadığı halde, ceramiyeyi yine de o çekecek. türkiye - ermenistan arasında yaşama geçmeye dokuz aylık bir ceninden daha hazır ticarî ilişkiler donup kalacak, türkiye'de "kaçak" çalışmaya gelen ermenistanlılar ankara'nın tepkilerine kurban verilecek ve saire, ve saire... iki taraf da kaybedecek! bir takım siyasîler uyuzlarını kaşıdıkları ile kalacak.

her hal-ü kârda, beynelmilel planda türkiye kaybedecek. anlamsız "barbarlık" hikâyeleri yeniden ısınacak; "ermeni katliamı" gündemdeki kürt mes'elesi ile bağdaştırılacak; türkiye'nin kıbrıs'taki kilitlenmeden nasıl kârlı çıktığı ile ilintilendirilecek; bu kadar çok sorunu olan bir ülkenin avrupa birliği içinde yeri olamayacağı tezi güçlenecek ve bu da türkiye'yi sembolik anlamda dahi kalsa, "medeniyyet" hedefinden, o postmoş (*) "medeniyetler" zırvasına, kısaca üçbuçukuncu dünyadan daha da beterine doğru sürükleyecek.

ve bütün bunların, tek ama tek sebebi, türkiye'nin taa benim çocukluğumdan bu güne, hem de arada iki sağlam iki de sulandırılmış askerî darbe atlatacak kadar demokrasi ve bilim konusunda (**) geri kalmışlığı. "ermenilerin türk oldukları" gibi gerçeği tül kalınlığında örtmekten bile aciz iddialara dayanarak, evrensel rasyonalite düzeyinde entellektüel haklılık aramaya kalkışması.

siyaseti erdem bellediğimiz o basit kültürel yaklaşımımıza sarılarak geldiğimiz noktada ulaştığımız "haklılık" derecesine bakar mısınız? "kaybetme"nin bundan kesin bir belirtisi olabilir mi?.. türkiye'yi ermeni mes'elesinde dünyanın en nefret edilen adamlar listesinde başa güreşen george walker bush (***) savunmakta (****)!
----------
(*) postmodernist
(**) biri olmadan ötekinin olabileceğini hâlâ mı savunmaktasınız? buyurun, sovyet tarihine bir bakın hele... onca palavra arasında belki çorap söküğünün izlerini bulursunuz...
(***) hem de nasıl savunmakta! izleyen posta bakınız...
(****) bu ahlakî falan değil, çok daha pratik bir siyasî problem. psikolojideki "bilişsel denge" (cognitive balance) teorileri, olumsuz bir kaynağın verdiği olumlu referansın dinleyicide olumsuz bir etki yarattığını anlatmaktalar...

No comments: