Monday, March 30, 2009

anam, anam, anam...

arabesk mikrobuna falan tutulmadım, hayır. ampul fırkasının muvakkaten çıktığı 2007 doralarından 2003 ovalarına avdetinin ciddî bir sebebine daha parmak basmaktayım.

zaman zaman bitirim ağzıyla konuştuğu için "eleştirilen" ulu ve âlî başvekil hazretleri davos nemesis'i tayyib efendi hazretlerinin kampanya evvelinde ve süresinde buyurdukları bir takım âmiyâne laflar, sandıkta geri tepti. hele ki aynı "karizma" (!?) ve popularite ışığında parlamaktan çok uzak bazı vukelâ da, vâliler, kaymakamlar marifeti ile ahalîyi paylamaya, meydandan kovmaya, tutuklatıp mapusa attırmaya falan kalkınca, ampulün halka ışık veren tarafına ciddî gölge düşüverdi.

yüzde 52 oranında ya cahil, ya da ancak cehaletbozar okumuşluk seviyesinde eğitilmiş aziz halkımız, tabii ki tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâya lûtuf ettiği teveccühü hukuk, demokrasi anlayışı, ab uyum kriterleri falan gibi konularda geriye düşülmesi nedenleriyle çekmedi. birinci sebep, tayyib efendi,gülsuyu ve şürekânın global değil (1), yerel iktisadî krizi hafife almaları idi. zâten darbe yemiş halkı, "bize sadık olanlar" ve "bizden olmayanlarla bize sırtlarını dönenler" diye mahalle takımlarına ayrıştırıp, ikinci gruptakileri, sırf onlardan bazı talepleri var diye "ananı al da git" muamelesine tâbî tutunca, epey bir oy "itelediler".

değişecekler mi? hayır.

neden?

bir başka yazıda...

-------
(1)
kimse alınmasın, ayrıca son 10 yılda katedilen mesafeyi yadsıyor da değilim ama türkiye global ekonomi ölçeğinde cim karnında noktadan ibaret hâlâ.

kârdan zararın bakkal hesabı

ulu ve âlî başvekil hazretleri davos ruhunun nemesisi tayyib efendi, seçim neticelerine üzülmüşler.

hattâ hafiften bozulmuşlar da ki, seçmeni nankörlükle "çağrıştıran" serzenişler, sitemler içindeler: hazret-i başvekil, tam 28 kerre teşrif buyurdukları antalya'nın kalkıp da kendi öz evlâdı domates deniz 'e oy vermesini, götürdüğü onca hizmetin (her halde fettah tamince'yi kastetmekteler!) halk denen o yıkanmamış, ağzı çorba kokulu kalabalık tarafından anlaşılamamasına yormaktalar, meselâ...

mutenâ ve güzîde medyamız da, tayyyib efendi, gülsuyu ve şürekâ'nın, bu neticelerden netice hâsıl edeceklerini ve siyasî gerilimin düşeceğini falan sanmaktalar; eğer sözlerini ciddiye alabilmek mümkün ise tabii.

halbuki ortada olağanüstü bir şey yok. ampul, 2007 genel seçimlerinde, askerî müdahalenin yarattığı voltaj patlaması yüzünden geçici olarak mum kapasitesinin üstünde parlamıştı, o kadar. voltaja yakın duran haltçılarla kurtlar da, 2007de çarpılmışlardı.

ampul, kendisi için çok fazla güç ile yanıp, voltaj da normal seviyeye avdet edince, ışığı da "normal" watt kudretlerine döndü. yâni, 2003 esas alındığında 2009 da sosyolojik açıdan kayda değer bir değişim olmadı.

değişim muhtemelen şimdi başlayacak ama... tayyyib efendi, gülsuyu ve şürekâ, 2007nin bir fırsat kârı, 2009un sadece kârdan zarar olduğunu anlamayıp, kaybettikleri kaygısı ile kaybetme paniği yaşayarak davranacak ve gücünün ötesinde işlere kalkışacak.

ovaya inmiş sel gibi, itici gücünü yitirdiği için de, sürüklemek yerine, önüne kattıığını çamura saplayacak...

esas faciaşurada:

memlekette, "gandi"ninki de dahil, yaygın bir siyasî sel felâketinin ardından, su baskınının önünü kesmeye kaadir örgütlü bir hareket olmadığı gibi, gönüllü tulumbacılar misâli, çamur ve selin önüne kum torbası yığmayı olsun becerebilecek toplumsal örgütlenme de yok.

eğer şu global kriz etkisiyle, avrupa birliği sevdasına yeniden yakalanır da, bazı şeyleri olması gerektiği gibi yapmaya başlarsak, iyi kötü idare edebiliriz de, kendi havamıza çiftetelli çevirmeye koyulursak...

türkiye'nin önünde çooook ciddi bir hukuk ihlâli, ihkâk-ı hak ve hukuk için mücadele devr-i dâimi var demektir.

haydi, iyimser olalım: hukuk, ortalık bulamaca dönünce hava kadar gerekli olduğunu insana hissettirir.

kim totoyu tuttu?

bakalım milyonlarca dolarlık tekknoloji ve "devâsâ" insangücü ile çalışan poll şirketlerinin deli dana gibi memleketin dört bucağını gezerek oluşturdukları seçim tahminleri ile, yunanistan'daki ilim gurbetçisi garfucius'un berber, şoför, meyhaneci gibi "nabız tututcu esnaf" ile muhabbet şansı bile bulamadan yaptığı öngörüler karşılaştırmalı olarak gerçeği ne kadar kestirebilmiş:

basına göre "tarhan erdem’in yerel seçim için yaptığı tahminler tutmazken, anketlerin parlayan yıldızı a&g araştırma şirketi başkanı adil gür oldu". konda 26 mart yoklamasında şu sonuçları bulmuş: akp yüzde 47.9, chp yüzde 23.5, mhp yüzde 14.3

a&g ise, 21- 22 martta akp'nin yüzde 39.8, chp'nin yüzde 26.4, mhp'nin yüzde 15.7, dtp'nin de yüzde 5.3 oy alacağını kestirmiş

gurbetçi garfucius ne buyurmuş?

önce ampulün mumu: ne yapsanız da, a-ke-pe oyu, yüzde 40 civarından aşağı düşmez... bence yüzde 39 kadar alacak. ce-halt-pe, üç-dört puan yükselip, yüzde 25e yaklaşacak, kurtlu parti 17-18; de-te-pe yüzde 3.5-4 (alacak).

30 mart sabahı 0900 itibarı ile açıklanan sonuçlar: a-ke-pe yüzde 40.16, ce-halt-pe 28.18, kurtlar 14.79, kürtler 7.28.

-------
(1) bu arada itiraf edeyim ki, bodrum sonucunu bilemedim. daha seçimlere bir hafta kala, tesadüfen karşılaştığım (eski) başkan mazlum ağanı peşinen tebrik ettim. onun yerine mehmet kocadon kazandı - 500 den az oy farkı ile... iyi de oldu. mazlum'u da severim, mehmet'i de ama artık bodrum'un geleceğe daha açık, genç bir başkana ihtiyaç duyduğu ortada idi. endişem, kocadon'un salt müskebi tecrübesi ile bodrum'a en az 20 yıl gerisine düştüğü çağı yakalatabilecek dirâyeti gösteremeyecek kadar acemi olabileceği. kesinlikle yaparken öğrenecektir de, bodrum'un o kadarlık gecikmeye bile tahammülü olduğu şüpheli. bodrum esas rüşdünü ancak "belediye başkanı bodrum doğumlu olmalıdır" şeklinde özetlenebilecek o vahim ve şovenist fetişizmden kendini kurtarabilirse isbat edecektir.

Friday, March 20, 2009

seçim toto II

ne zamandır yazmıyorum çünkü 20 küsur gün önce türkiye'de iken başladığım bir post, bilmem kaç kere orada, bir o kadar da burada teknik azizlikler yüzünden heder olunca, blog'a kızdım ve küstüm gibi oldu.

yunanistan'a gelmenin gazı ile dergiye (1) ve konferanslara bir şeyler çiziktirip, günde iki saat de yürümeye çıkınca, kendimi "köşe yazarı" gibi hissetmekten iyice sıyrıldım.

bugün şöyle bir program yaptım, daha önce söz verdiğim (!) üzere seçim toto oynayacaksam, fazla vaktim kalmamış. bari, açıklamalı bir tahmin attırayım dedim. oreste efendi mou:

önce ampulün mumu: ne yapsanız da, a-ke-pe oyu, yüzde 40 civarından aşağı düşmez... neden mi? ülke ahalîsinin yüzde 52 küsuru, ancak okur yazarlıktan başlayıp, ilköğretimin baş döndürücü zirvelerinnden mezun bir cuhelâ kütlesi bir kerre. ve n'olur, ömer seyfettin yutturduğunu sanmış, bizim "müesses nizam"da buldumcuk bulmuş; neredeyse bir yüzyıl, "ilim başka, irfan başka"diye diye, hiç bir şey bilmeden her şeyden anlayan bir nüfus yaratmış... siz lûtfedin, aslında halkımızın ne zekî, ne cevval ne saire ve saire olduğundan bana bahsetmeyin e mi?

öğrenim, ilim irfan neden mi mühim? bir şekilde şehire dolmak sûreti ile nisbî refaha da kavuşan böyle bir "köylü" kitlenin doğal psikolojik tepkisi, hayata arabesk yaklaşmaktır. sosyal ilişkilerinde tutucu ve tutunucu (2), ekonomik ilişkilerinde yırtık ve kuralsız bir girişkenlik (3) şeklinde kendini gösteren; felsefesi futbol spikerlerinden ve yazarlarından öğrenilmiş "top yuvarlaktır" sloganı seviyesini aşmayan bir arabesk. bu kütlenin cebi azcık para görüp, futbol takımını ve de siyasetçileri gereğinde az küfür de savurarak yâd edebiliyorsa, iktisadî ve siyasî hürriyeti de var demektir. hacı murat ile kural mural tanımadan gezerken tufalandığında trafik cezasından kaytarıp, hele kaçak elektrik de kullanabiliyorsa, oooh, kekâ...

sakın a-ke-pe dışındaki partilere oy verenlerin farklı oldukları gibi bir izlenim yaratmayayım; bütün demek istediğim, ampul'ün bu kitle için ışığının pervanelere göründüğü kadar cazip görüneceğini vurgulamaya çalışmaktayım. o kadar...

mevcut ortamda doğal kitlesi daha fazla da olsa, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâ, toplam oyun bence yüzde 39 kadarını (4) ancak alacak. yüzde 39 (ve altı) ile 40 (ve üstü) arasındaki fark da, tabii ki psikolojik bir sınır. sınırdan geri düşülürse, başvekil sultan hazretleri tayyib efendi, "halkın" desteği sınırsızmış gibi rahat konuşamaycak artık.

ve de a-ke-pe, kaybetmeye başlayanların hırsı ile daha büyük siyasî risklere girmekten de çekinmeyecek.

işin aslına bakarsanız, ampuldeki mumun ferinin çooooook daha fazla kaçması gerekirdi. ancak, başta yukarıdaki doğal siyasî "symbiosis" olmak üzere, çeşitli sebepler seçmen ile a-ke-pe arasındaki menfaat ilişkisinin (5) kopmadığını göstermekte. özü zâten, kelle koltukta en fırsatperest cinsten girişkenliğe dayanan bir arabesk anlayışın yolsuzluk, partizanlık, kayırmacılık ve ulûfecilik gibi norm ve normal sapmalarını suç sayıp, siyasî tercih değiştirceceği umulabilir mi?

a-ke-pe oyları düşerse, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâ krizi hafife aldığı için düşecek. orada da yanlış anlaşılmayayım aman, global krizi kötü yönettiği için değil, ondan en az bir yıl önce başlamış olan ve "a-ve-me" dediğimiz malllara dahî sinek avlatan yerel krizin suçunu, global olana yüklemeyi beceremediği için. tayyib efendi, gülsuyu ve şürekânın seçmeninin önemli bir bölümü, ağustos 2008de çoktan nefes darlıığı çekmeye başlamıştı bile - üstelik de istatistik veriler memleketi en gül bahçesi gibi gösterir iken.

ampulperest entelecent-ziyamızın ve diğer partilere küs olduğundan ışığa yönelenlerin a-ke-pe'ye demokratik sevdaları da büyük ölçüde bittiğine göre, iki puan kadar bir kaybı da oradan hesaba kayıt etmek gerek.

gelelim ce-halt-peye. halt fırkası, kazanmak istemediği seçimi, tabii ki kazanamadan başarıyla kaybedecek.

bunda suç baykal'a yüklenecek ama fırkanın tepeden tırnağa, fikir fukaralığından siyasî - sosyal tutunuculuğa, örgüt şemasından parti içi örgütlenmeye, gomoniz parti ve komsomol yapısından, hâlâ profesör istihdam etmeyi bilimsel iş yapmak sanan şekilciliğine kadar köhnemiş olduğunu kimse dile getirmeyecek. getirse de, tamamen gangren vücutta iki uzuv kesip sağaltma sağlayabileceğini sanan hekim gibi, kısmen dilllendirecek.

her şeye rağmen, kılıçdaroğlu'nun bilek gücü ile ce-halt-pe, üç-dört puan yükselip, yüzde 25e yaklaşacak ama o da o kritik sınırı aşamayacak. ankara'da karayalçın yine kaybedecek. muhtemelen melih gökçek de seçimi kıl payı alacak. halt partililer niye kurtçu adayı desteklemedik diye yine saç-baş yolacak.

istanbul'da da tayyib efendi hazretleri'nin cübbesi ile mücadele eden kadir topbaş kazanacak.

ama zafer tâkı, çatlamış olacak çünkü kılıçdar, ortalığı epey sarsmaya devam edecek. en önemli depremi de, cumhuriyet halt fırkasında yaratacak. bir başka yenilgi ile tahtını bir daha sağlamlaştıran baykal'a karşı bir hareket (muhtemelen kılıçdar önde olmak üzere) başlayacak.

fırka bildiğimiz fırka olduğu için, bu iç savaşı da baykal kazanacak ve artık halt partisi kaçınılmaz sona doğru inişe geçecek. kazarâ, kılıçdar ve ekibi kazanrsa da, o pyrrhus harbinden kalan ankâzı kaldırmaya kimsenin gücü yetmeyecek.

dolayısıyla, bir bakıma bu seçim cumhuriyet halt partisi için bir dönüm noktası olacak - tabii mucize yaşanıp da, kılıçdaroğlu istanbul'u kapıvermez ise... o takdirde, bir plevne kahramanına kavuşan ce-halt-pe de her şey eski tas eski hamam sürecek; çünkü kılıçdar ekibi istanbul ile didişmekten baykal'a zaman ve tâkad ayıramayacak. fırka ağır ağır, osmanlı gibi azar azar "tadarak" çöküşü tanıyacak.

kurtlu parti, bu seçimde marjinal ve kravatlı kalmayı daha devletlû saydığı için, bodrum'dan ankaraya, iyi aday ve iyi kampanya ile kazanabileceği bir çok belediye başkanlığından vaz geçti. mhp'nin olup olabileceğinin de hırtlar vadisi hayranı bir kitlenin ummanî hayalgücünün bir ergenekon destânından ibaret kalacağı bir daha meydana çıktı. eğer ki kriz en çok kurtların doğal seçmeni "organize sanayi" esnafını vurmasa idi, mhp oyu yüzde 15i zor bulurdu. şimdi 20 ye yaklaşabilir bile: 17-18.

de-te-pe deretepe dümdüz gitti ve bu seçimde pe-ke-ke'yi "terörist" sıfatından sıyırarak, meşrû kılma operasyonunda önemli bir adım daha attı. dolayısıyla, oyunu arttırsa da azaltsa da fark etmez. yüzde 3.5-4...

eeee, boşuna demedik "adî suç" işleyen adî bir suç bir örgütüne siyasî içerimi ve içeriği çok yüksek meşruîyet potansiyeli taşıyan "terörist" pâyesini yakıştırmayın diye.

işte bu kadar. gerisinde seçmen n'eylerse onu eyler.

n'eylerse güzel eylemez tabii ki de; ben demokrasinin bu kadarına bile şimdilik kaydı ile râzıyım... sandığın dahî ortada olmadığı dönemlerde dönen cellâd pazarlıkları, çeyrek asır sonra bile midenizi bulandırmıyor mu?


---------
(1) bizim empiricum (eastern mediterranean panepistemic initiative for research, innovation, cooperation, understanding and mediation) bir kaç dergi için "content" (içerik) sağlamak gibi bir işlev de üstlenmiş durumda da... empiricum deyip geçmeyin, geçen yıl asırlardır ilk def'a bir israillli ve bir iranlı ilim adamını sakız'da aynı masaya oturttuk. şimdi bendeniz de "middle east forum" için akdeniz'de kültür ve strateji üzerine bir şeyler karalamaktayım.
(2) kat'iyyen muhafazakâr değil, muhafaza edecek bir kültürel zâtiyet üretmemiş olan, elindeki maddî varlığa ancak tutunur.
(3) bu da girişimcilik değil çünkü rasyonel bir temeli yok. adetâ kumar gibi, kaynak / yatırım, mâliyet / fayda, hattâ çoğu zaman kâr / zarar hesabının bile doğru yapılmadığı, ekonomik ömürlülük yerine konjonkturel yükselmeler ile zenginleşen, "su akarken küp dolsun" deyip, baraj kurup da devamlı su elde etmeyi aklına bile getiremeyen, küçük ve verimsiz ölçekte huzur bulan bir iş âlemi ve tabii ki çalışanlarından söz etmekteyiz.
(4) bütün tahminlerde + ve - yüzde 2 marj tanıyorum kendime.
(5) "menfaat" lafını duyunca birileri hoplayabilir, hemen belirteyim, siyaset, tarifi itibarı ile örgütlü kollektif menfaat arayışı demektir. menfaat ile avanta ve yolsuzluk kavramlarını özdeşleştirmek, üçbuçukuncu dünyaya mahsus, "kendi için bir şey istemeyi ayıp, maaşa talimi marifet sanan" memur filozofisinin bir cilvesidir.