Thursday, May 31, 2007

islami modernite ve yatay kapitalizm

hemen bir dipnot:

çarşamba günkü hürriyet'te abdullah gül'ün çankaya'ya çıkabilseydi, hayrunisa hanımın daha modern bir model ile saçlarını örteceğini söylediği demeç, mehmet y. yılmaz'ın yazdığı üzere türbanın pek de modern bir nesne olmadığının bizzat onu savunanlarca da zımnen kabul edildiği anlamına gelmekte.

ama galiba daha mühim olan, akp çizgisinde muhtemelen gül ile de sınırlı kalmayan "modern" olmanın yararlı, gerekli, öz ve özlenen bir değer seviyesine yükseldiğine işaret eden demeçteki "daha modern" ibaresi...

beceriden çok, patoloji düzeyinde teknofilia haricinde, batı kökenli ne varsa mekruh ilan eden, "modernite" olgusunu da zihni ve toplumsal veçhelerinden soyutlayıp, sanki mümkün imişçesine teknik boyutuna indirgeyerek anlayan necmettin erbakanmilli görüşten bu güne mütedeyyin kesim bayağı ideolojik zemin kaymasına uğramış demek ki...

daha önce söyledim, işte buraya da yazıyorum.(!)...

islam'ın siyasi ağırlığı en çok 20 yıl içinde global modernite içinde eriyip gidecektir çünkü dinin siyaset içindeki işlevi, ancak "devlet"in "ekonomi" de olması ile kaimdir/mümkündür/ orantılıdır. o işlev giderek kapitalizmin birleştirici hamurunda yoğurulup etkinliğini yitirmeye mahkumdur.

siyaset kokulu islamiyetin ikinci "çağdaşlaştırıcı" işlevi de, max weber'in "protestan etik" kurgusunun şark toplumuna uyarlanmasındadır: ticaret yap, kazan(*) ama yeme, daha çok kazan ama gösterme, ibadet et ve bu yolla sana kazandıran düzeni, ilahiyat katarak idame ettir.

nitekim, dostum prof. nicholas vernicos (ne yazık ki yunancadan başla dile henüz çevrilmeyen bir kitabında incelediği) bir international studies association toplantısı sırasında, doğu akdeniz ve asya kıyılarında, 1500 yıldır nasıl sürekli bir ticari-kapitalist artı değerin oluştuğunu ama devlet(ler)in baskısı dolayısıyla yatırıma dönüşemediğini bana uzun uzun anlatmıştı.

karl a. wittfogel'in "hidrolik toplum "(**) kavramı ile yorumladığı oriental despot kökenli, kadîm devlet fikrinin bir gulyabani gibi asla ölmediği; türkiye de dahil, tamamı geri kalmış toplumlarda, kapitalizm tomucuklandıkça yatırımların "dikey" boyutta, evrensel rekabete dönük, "karşılaştırmalı üstünlük" yaratabilecek seçilmiş alanlarda değil, tuvalet kağıdından gazoz kapağına veya makyaj kalemine kadar her malı üreten, güdük ama enine tıknaz, verimsiz holding - tekeller eliyle "yatay" olarak dağıtılması ve verimsiz/irrasyonel şekilde heba edilmesi, devletin, işte tam da bu(!) ceberrut özelliği ile açıklanabilir.

eh malum, hiç bir şey tesadüf değildir, her şey tesadüf eseridir.

bilhassa türkiye'de, islamiyeti (genel anlamı ile inancı) "siyaset"ten, yani "devlet"ten soyundurmak, ancak dikey kapitalizm ile dik durabilecek olan islami yatırımcıların da ağırlıkla içinde bulunduğu evrensel rekabetçi bir müteşebbis çekirdeğin mutlak menfaati icabıdır. devlet ekonomi olarak kaldıkça, ne islamiyet silahını onlara kaptırır, ne de kendinden güçlü bir sosyo-politik odak haline gelmelerine izin verir.

------
(*) hadislerden biri, mümin ahaliye "ticaret ile uğraşmayı ve cesur olmayı" öğütler.
(**) k. marx' ın asya üretim tarzı kavramından hareketle, ama marx'ı farklı ve heretik bir tabana oturtarak...

No comments: