Tuesday, August 28, 2007

garson, şarap, cummhur ve başı

türkiye de turizm denince ilk akla gelen yerlerden bodrum'da, denizin tam kıyısında, son derece müstesna bir konumda, bir spor kulübü tarafından işletilen bir mekânda, yabancı uyruklu bir müşteri ile baş garson arasında (türkçe) geçen konuşma (*):

- şarap ne var?
- kırmızı var beyaz var
- tamam anladık da yani kırmızı ne var, beyaz ne var?
- beyaz kavaklıdere var, yakut var
- kardeşim yakut kırmızıdır... ve kavaklıdere şarabıdır zaten...
- abi siz durun, ben bi bakıp geliiiim...
- tamam boş ver, anlaşıldı, sen bize bi yeni rakı getir bi zahmet.

kıssadan hisse:
eğitim eğer hayat ile bütünleşmemiş ise "şartlanma"dan öte gitmez. şartlanma da, maazallah, adamın üzerinde frak pantalonu üstüne giyilmiş al don gibi durur, vallahi.

şimdi çaktınız mı, 80 yıldır onca cumhuriyetçi "eğitim"e rağmen "aslına uygun" birimizi neden ve nasıl bugün cumhurumuza baş eylediğimizi?

ya da, en azından yirmi - yirmibeş (**) senedir, şaşmaz bir şekilde konserve kutusunda sardalya gibi kamyon kasalarına binerek, fındık, pamuk, hıyar vs. toplamaya giderken / gelirken telef olan yüzlerce vatandaşın, önümüzdeki çok sayıda yıl da değişmeyecek olan "kaderlerini" temsilen, henüz seçilen başın ister tesettürlü ister açık, bu cumhura pek münasip düştüğünü de?

eee, çelebi, böyle olur bizde üçbuçukuncu dünya dediğin...

---------
(*) benden gayri üç şahidi daha var inanmazsanız.
(**) trafik gibi, kazaları da sosyoolojik bir vakıadır. son 25 yılda trafikte değişen sadece kilometre yol başına araç sayısı değil, o araçları kullananların (yalnız sürenlerin değil, tüm yararlananların) profil çizgileri de yeniden oluştu. ama bu ayrı bir yazı konusu.

No comments: