Sunday, September 9, 2007

ramazanda rakı içmek farz oldu

burun kıvırırım, dudak bükerim, hele entellektüel düzlemde alay ederek bile sorgularım ama insanları inançları yüzünden tahrik ve tahkir (*) etmek adetim yoktur.

gelgelelim, bu ramazanda alenen rakı içmek farz oldu.

bilmem farkında mısınız, 22 temmuz a-ke-pe zaferini müteakip, içkili aşevlerinin çokça bulunduğu mahallerde, sık sık cübbeli, sakallı, şalvarlı, çarıklı, mütedeyyin hassasiyetlerine vurgu koyan tipler, yüzlerinde beşûş bir ifade ile, sanki zebanilere vekaleten teftişe gelmiş de, ahirette torpillerini kullanıp biz meyhane müdavimlerini en kızgın ve dumanlı cehennem ateşlerine garkettireceklermiş gibilerden, zuhur etmeye başlamışlardı.

yaz gurbette geçtiği için, istanbul'da bu görüngü (**) nasıl gelişti bilemiyorum. ancak, gazetelerden takib ettiğim kadarı ile "kandilde sarhoş gezilir mi lan!", "mübarek perşembe içki mi içilir bre zındık!" ve benzeri gerekçelerle dayak yiyen lâyık vatandaş (***) sayısı epey artmış.

bundan öte, çankaya'yı ezankaya yapmaya güçleri yetmeyince, yurt çapında ezan hoparlörlerinin sesini yükselterek tanrı katına atıfla siyasi ikbal arayanlar, çankaya fütühatını da müteakip, yok otobüste namaz molası, yok "ibadet (****) dayatma değildir", yok çankaya'da cami fonu önünde first lady fotoğrafları, yok mevlana gösterilerinde yumurta topuk fora, beyaz çoraplı bağdaş türünden minik taşlarla medeniyeti recmetmeye soyundukları intibaını ciddi biçimde vermekteler.

daha önce de yazdım ya (bkz: ispirto power! siyasetin geleceği rakıda! 03/08/07) rakı power türkiye'nin umududur diye; mütedeyyin kesimi de kurtaracak olan yine ispirto... nasıl mı?

kısaca:

madde 1: bu hazret taifesi türkiye'yi bölmeyi göze almadıkça köylü, taşralı ve varoş hayat tarzlarını genelgeçer kılamayacaklarının farkındalar. ondan böyle şark kurnazlıkları, düello yerine "pusu" kurmayı yeğleyen bir kültüre özgü vur-kaçlar vs. ile puancık almaya çalışmaktalar. yoksa islami dayatmanın iktisadi maliyetini göze alamayacak kadar tacir mantığına sahipler; çünkü bu çağda bereket sadece ve sadece harekete, hareket ise çeşitliliğe bağlı.

madde 2: aslı ve esasında medeniyetin cazibesi, onları da çekmekte. bir kerre, para kazandılar. kendi çaplarında burjuva (şehirli, medeni) olma yoluna girdiler. her ne kadar, rûhen, taşra ve varoştan merkeze taşınamadılar ise de, "site" "rezidans" "bilmem-ne-kent" adlarıyla oluşturdukları neo-varoşlarda fizikman aşinalık kesbettikleri şehiri, kültürü ile de benimseme idmanı yapmaya başladılar bile.

madde 3: neo-varoşlulara, kendilerinden bildikleri mütedeyyin muhafazakâr kesimden öyle tepkiler geldi ki, farklılığa-farklılaşmaya bu kadar düşman olunmasının ardında değil her canlıyı, her kum tanesini bile değişik yaratan tanrıya sadakatin bulunamayacağını, bunun bir menfaat-siyaset dümeni olduğunu, anlamasalar bile sezdiler.

madde 4: tanrı köylü değildir! onun için de, her varlığı farklı ve özgün yaratmıştır. hazret taifesi, medeni olmaya başladıkça farklılaşmaya da başladığından, farklılığa saygı göstermenin gereğini de farketmenin arefesindedir. nitekim, inanmasalar da, islami kesim fikir önderlerinden bu mealde laflar duyulmaya başlamıştır. özetle, medenileştikçe sosyal çeşitlilik, islami kesim için tabu olmaktan çıkmaktadır, çıkacaktır. bununla beraber de, sadece dinen kabul edemediklerine tahammül kaabiliyeti değil, aslında çeşitliliğin onları da iktisaden besleyen bir sosyal zenginlik yarattığının idraki de gelmek zorundadır.

madde 5: mesele, tanrının köylü olmadığını ahaliye ileten mesajlar vermekten de geçmektedir. "benim yaptığımı yapma, benim gibi olma, zaten de olamazsın ama sen de sen ol, geçinip gidelim", anlayışı, neo-varoşlulara ait olabilecekleri bir şehrin zabit olabilecekleri bir köyleştirilmiş "kent"ten daha cazip olduğunu er geç kabul ettirecektir.

madde 6: merak etmeyin, cumhurbaşkanımız bile aslında türbanın modern bir nesne olmadığını itiraf etmiştir.

sonuç: ramazanda rakı sofralarını eksik etmemek, değişik hayat biçimlerinin yanyana ve aynı anda yaşanmalarındaki lezzeti sergilemek demektir. değil mi ki kanunlar, özendiğimiz modernitenin normları içkiyi yasaklamamaktadır, bu lezzet ağıza hoş gelmiyorsa, kimse kimsenin suratına kusmayacak, "sizlere afiyet olsun" deyip, uzaklaşacaktır.

cehennem zebanisi gibi içkiyi içene zehir etmeye çalışmak köyden ve taşradan kalma varoşa bulaşmış bir adetten ibarettir. samimi bir müminin (inanmış) de kalkıp "senin ramazanda rakı içmen benim dinime karşı bir dayatmadır" deme hakkı oolamaz, çünkü iman da ibadet de kişi ile tanrısı arasında, bil-umum üçüncü şahıslardan bağımsız bir olaydır. o bağımsız olayı da, zorla, rakı içen ya da içmeyen üçüncü şahıslara kabul ettirmeye çalışmak "cihad"a girer. cihad ise türkiye cumhuriyeti kanunlarına göre suçtur.

medeniyet eksikliğinin vsatandaşı da hukuku da ezdiği nokta burada ortaya çıkmaktadır: o suç işlenirse yasayı ve mağdur vatandaşı korumak görevi olduğu halde, kılını dahi kıpırdatmayacak devlet memurlarının sayıca hiç az olmadığı bilinmektedir.

eğer de memlekette sahiden laisizm taraftarları mevcut ise; esas marifet bu korumayı güvence altına almaktadır. laik oldukları iddası ile politika yapanlar şimdi laik uygulamaların da sahibi olabilirlerse, ciddiye alınabileceklerini de kanıtlamış olacaklardır.

madem ki laisizm, hatta ateizm de bir dini tutum, dolayısıyla inançtır, hükûmet erkânı ve icranın başı cumhurbaşkanı da, ramazanda her ayyaş vatandaşa yapılan tahkir ve tasalludu inanca yapılmış farzedip ona göre davranırlarsa, memleket medeniyete çok daha çabuk kavuşacaktır.

bunu sağlamak, rakı içen ve içirenler kadar, dinen içmeyen ve nefret edenlere de düşmektedir. madem ki ramazan inananların mutluluk ayıdır, inanmayan veya aldırmayanların mutluluğunu engellemenin de bir anlamı yoktur. ramazanda içki içenler, sadece kanun emrettiği işçin değil, islamiyet'in müsamahası dolayısıyla da taciz veya linç edilmemelidir. inananların sosyal çeşitlilikten kâm alabilmeleri, hatta, kendileri için, bir çok kişiden farklı olarak, dinlerinin vecibesini yerine getirmenin zevkini daha iyi tadabilmeleri için, meyhaneler kapanmamalı, kapanmaları için yapılan baskılara da tepki verilmelidir.

ey layıklar! sizler için, emin olunuz ki, bu tepki de en az tandoğan ve çağlayan mitingleri kadar laisizmi korumaya yöneliktir. farklılıkları savunmak yoluyla da, hem mütedeyyin cihette hem de haltçılar arasında demokrasiyi destekleyen bir tutumdur.

ve de eğer türkiye'de medeniyet öncülüğüne soyunarak siyaset yapmaya çalışan profesyonel ve amatör kesimler varsa, oldukça geniş kitleleri de mutlu edebilecek bir ramazanda rakı power kampanyası başlatmakta gecikmemelilerdir.

haaa... bir dee... eğer öküzün biri içip içip, ölçüyü şaşıp, o haliyle camiye girmeye kalkarsa da, kafasında şişeyi önce ben kırarım, onu da söylemeden geçmeyeyim.

haydi, hayırlı ramazanlar, içmeyene iftar, içene işret afiyet olsun...

--------
(*) bir şu sizin uydurukçadaki "aşağılama" tabirinize bakın, bir de harbi türkçe "tahkir"e! geçtim vurgusunu, ağız harekeeti bile anlamını iletmeye yetmekte yahu...
(**) şu bildiğiniz fenomen canım... enginar yer gibi laf uydurunca dil nasıl anlaşılmaz hale bürünürmüş, görülsün diye yazdım... fenomenoloji mi? aaa... görüngübilim ayol!
(***) eh, tayyib efendi ve şürekâsıben seçmedim. ayrıca seçene de lafım yok. ama medeni bir siyasi hareketi 10 sene önce, yazın açmış kardelen gibi kavuran ve yerine de yenisini geliştiremeyip ancak halt eyleyen yüzde 53 (ki, bence 33ü geçmez ya, neyse) laik maik değil bildiğin (bunlara) layıktır!,
(****) ibadet tabii ibadete şart olan huşû sağlanabilen uygun yer ve ortamlarda dayatma değildir. ama "çek sağa da iki rek'ât kılıvereyim" laubaliyeti içinde de ibadet değil, dinini, inancını başkalarının kafasına küt diye geçirmektir. bildiğim kadarı ile böyle bir garabe, değil hızlı motorlu araçlar ile, deve ile seyahat ederken bile uygun görülmemiştir ki, seyyahın orucunu da namazını da günaha girmeden kazâ etme hakkı tanınmıştır. belki kaza namazı bir-iki rek'ât fazladan kılmayı gerektiriyordur ama mümin olan da bundan her halde üşenmez!

No comments: