Tuesday, February 5, 2008

serbestiyet-i serbestî

madem ki yavaş yavaş garfucius'un gözü açıldı, şu türban mes'elesine bir kaç düğüm atma sırası geldi demektir...

1. "tartışma" (1) taraftarlar ve karşıtlar arasında o kadar tek taraflı ve tek boyutlu yürütülmekte ki, "haklılık"diye bir opsiyon ortadan kalkmış durumda...

tamam, "baş örtmek" isteyen elbet de, hem de mektepte, dairede, hastanede, çocuk parkında vs., her yerde örtebilmeli ama kıçını açmak isteyenler ne olacak?

eğer hem özgürlükler adına türban savunuculuğuna soyunanlar, hem de laisizm uğruna hürriyet zaptiyeliğine kalkışanlar, sorunun dengeleyici ve bütünleyici karşı ve "çıplak" cüz'ünü ısrarla gözardı eder, unuturlarsa, işin "vurun kahpeye" ya da "asın yobazı" raddelerine varmaması için, hiç bir fren mekanizması da kalmaz...

eğer özgürlükçü iseniz, insanların kendileri ile ilgili açılma kararını da, örtünme kararı gibi, baskı altında kalmadan, bağımsız ve özerk şekilde verme hakkkını tümel olarak savunursunuz. bu da üniversiteye de başka yere de, diğer kişilere (meselâ, cigara içmek sûreti ile verdiğiniz gibi) zarar vermediğiniz sürece, ister burka ile ister bikini ile girmeyi olağan kabul etmek demektir...

eğer, havsalanızın kolayca alabildiği her serbestîye taraftar olup da, hayal ve tasavvur gücünüzü aşan özgürlüklere, genel ahlâk, kamu düzeni, gayri-millî davranış, züppelik-zibidilik nev'înden bahaneler ile sınır koymayı uyanıklık sayıyorsanız, gizli bir faşist olduğunuzu da itiraf etmeyeceksinizdir elbet. hâl-i pûr melâliniz şebek poposu gibi bâriz ortada olsa da...

dolayısıyla, türban savunucuları, dinî vecibe sayılan bir fîîli, kısıtlayıcı ruhuna ve özüne rağmen serbest kılma arzusunu desteklerken, değil mi ki laik hassasiyet taşıyan kesimleri rencide etmektedirler, örtünme hakkına hasrettikleri aynı cesaret ile kendilerinin kat'iyyen hoşuna gitmese de, kadınların soyunma haklarını da savunmuyorlarsa, ya ikiyüzlülük etmektedirler, ya da bütünü ıskalamaktan kaynaklanan bir ahmaklığın batağında debelenmektedirler...

2. garfucius (yukarıdaki karşılıklılık ve genellik şartı doğrultusunda) tesettüre girerek insan içine çıkma hakkına tamamen taraftır.

ancak, garfucius, dinî sebeb ile örtünme ideasına ise, şiddetle karşıdır: tesettürden maksat, kadını erkeklerin şehevî iştihalarını azdıran bir cinsiyyet nesnesi olmaktan "sakınmak ve saklamak"tan ibarettir (2). bu da yalnızca kadını değil, aklı bacaklarının arasında mahpus kalmamış bîl-umum erkekleri de tahkir eden iğrenç bir ilkelliktir, medeniyyet düşmanı bir yabanîliktir.

gelgelelim, kimse kimsenin kendine ilişkin vizyonunu zorla değiştirme ve biçimlendirme hakkına da sahip değildir. tıpkı, hiç bir normal heteroseksüel erkeğin, rıza üzerine kurulu olduğu sürece, sado-mazoşist homoseksüel bir çiftin cinsî tatmin yöntemlerine karışamayacağı gibi!

3. tesettürün dinî bir emir olarak hangi ölçüde mecburî kılındığı sorusunun, bayağı bayağı siyasî mystificationa tâbî tutulmuş bir iktidar oyunu olageldiği de yavaş yavaş ayân beyân ortaya çıkmaktadır: gâyet yetkin din âlimleri, "ziynet yerlerinizi örtün" şeklinde çevrilen âyetin saçları kapsamadığı yorumunu dile getirmektedirler. bunlar arasında el cezire tv' nin editörleri bile bulunmaktadır.

bu durumda örtünme biçiminin, ataerkil ve erkek ağırlıklı iktidar tercihlerinin ihdas ettikleri siyasî içerikli ahlâk-sosyal uyum normları ile belirlenen keyfî yasaklara göre zuhur ettiği; dolayısıyla da, dinen caiz olarak değiştirilebilecekleri de gündeme gelmektedir. yâni, örtünmenin dinî bir zarûret değil, siyasî-içtimaî tercih olarak münakaşa edilmesi mümkün olmaktadır.

ve de "neden ısrarla başınızı açmıyorsunuz?" sorusu da meşruiyete bürünmektedir.

4. serbest, pars dilinde "başı bağlı" demektir (3). yâni, mes'elenin ironik veçhesi, dilde de yansımaktadır: kavga, özgürlüğün kısıtlanması ise özgür olma kavgasıdır. komiktir, hem de traji-komiktir!

5. bu sebeblerin hepsi yüzünden de, tesettür serbestîsi yasal kılınır, toplumsal sözleşme düzleminde meşruiyete kavuşursa, gizli otorite odaklarının da katkı ve baskıları ile, şöyle ya da böyle, başı örtüsüz, kıçı açık, lâdinî, gayrimüslim vs. öğrencilerin, hattâ vatandaşların da örtünme, daha vahimi de, örtünmenin tek erdem olduğu doğrultusunda tâciz ve zorlama ile karşı karşıya kalmaları, kaçınılmaz görünmektedir.

5. garfucius ilke olarak tesettür özgürlüğüne de -bir anlamda özgürlüğü reddetme boyutu içerse bile- taraftır...

ancaaak...

tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâsı tarafından, milliyetçilerin kepçesine doldurulup da, kamunun boğazından tıkıştırıldığı şekli ile getirilen serbestî serbestîsi, öz itibarı ile hürriyetin bir hürriyetsizliğe indirgenerek, tekil bir tanıma irca edilmesi tehlikesini taşımaktadır. tesettür serbestîsi benimsendiği anda, tüm özgürlük sorunsalları da ortadan kaldırılacakmış gibi bir kuşkuyu ciddî biçimde yaratmaktadır.

dolayısıyla da, bu hâli ile, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâsı tarafından, milliyetçi kepçe ile kamunun boğazından tıkıştırılan bu gûyâ çözüm, kabul edilemez niteliktedir!

6. garfucius normalde kompile teorilerine pek prim vermese de, galibâ, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâsı, şu türban-tesettür mes'elesini bir daha gündeme gelmeyecek bir kesinlik ile, yargı aracılığı ile nihaî kesin sonuca bağlamak arzusundadır: tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâsının, milliyetçi kepçeye tepeleme doldurup da kamunun boğazından aşağı tıkıştırdıkları anayasal düzenleme, eğer türkiye'de 12 eylül rejimine rağmen biraz hukuk kaldı ise, galip ihtimal ile mahkemeden dönecektir.

tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâsı da, aslında hiç bir zaman tam anlamıyla çözülemeyecek, başlarında hep belâ olarak kalacak bir serbestî macerasından, ellerini gülsuyu ile yıkamış olarak ebediyyen sıyırtacaklardır.

7. her hâl-ü kârda, üçbuçukuncu dünya, yine ancak kendi ekseni etrafında dönmeye de devam edecektir.
------------
(1) ne demekse tartışma... sanki kurban eti değiş tokuşu var da kantar ha babam çalışmakta. doğru dürüst türkçe konuşulduğu dönemde buna münazara, yâni görüş/bakış değiş tokuşu ya da, gürültü biraz fazla ve şiddetli ise, münakaşa denirdi.
(2) alınan dilediğince üstüne alınabilir de, örtünme uygulamasının islam ile başlamadığını, paganizmden ikonik dinlere, sümer muhabbet yuvalarına vs. uzanan kadîm bir geçmişi olduğunu bilmeyen kalmadı artık. esas olarak, o dönemlerde de, tesettürden gâyenin kadının bir yandan şehvet odağı, bir yandan da her an kaçırılıp köle olarak alınıp satılabilecek bir mala dönüşmesini önlemek olduğu da aşikâr.
(3) tam anlamıyla bir kısıtlama olan baş bağlamayı simgeleyen bir kavramın, tam tersi bir anlama bürünmesi, bir takım sosyal edimlere sadece başı bağlıların katılmasına izin verilmesinden kaynaklanmıştır.

No comments: