Thursday, February 21, 2008

domates'in köyü, kasabası

şu türban mes'elesi ciddî biçimde patlayalı, türk siyasî hayatındaki en vahim bir boşluğun da, 47 kandillik ampulün ışığını düzenleyip, göz kamaştırmasını engelleyecek bir abajur eksikliği olduğu ayân beyân çıktı meydana.

ilk zaferi tattığı 2002'den beri, a-ke-pe'nin çığ misli büyümesinin bir sebebi, son iki seneye kadar türkiye'nin birikmiş işlerini, akışlarını hızlandıracak biçimde, avrupa doğrultusunda bir mecraa oturtmak ve iktisadîyatta, ihya etmese de canlandıracak tedbirleri korkmadan almak idi ise; bir o kadar etkili ikinci sebeb de karşısında direnç gösterebilecek ve ampul ışıdıkça çevresine üşüşen pervanelerin uçuş yönünü çelebilecek bir muhalefet olmaması. olmayacağı da, - bilhassa kurtcuklar türban ile körebe oynayıp yandıklarından beri - ortada...

siyasî efkâr oluşturucuları, işbu vahim muhalefet boşluğu dolayısıyla, geleneksel türk okumuş tembelliğinin "kolayı seç" düsturu doğrultusunda, koltuğuna yapışıp da solda rahat nefes almayı sağlayacak kan (ve hattâ, bu ahvâlde, akciğer) değişimine bir türlü izin vermeyen, gençliğinde domates lakâbı ile mâruf deniz baykal'a yüklenmekteler.

tamam, domates lâkabı ile anılan sol yaftalı, özünde faşizan devletçiliği aşamamış fırkanın lideri, olabileceği kadarı ile dahî, halt partisinin medeniyyete ayak uydurmasına hakîki bir mâni ama, insaf lûtfen... cumhuriyet halt fırkasının siyasî aczi lideri ile değil, kendi felsefesi, daha doğrusu felsefesizliği ile kâim.

ne yâni, son 20 yıldır, fırkada yeni bir fikir, ahâlinin hayatını bir nebze kolaylaştıracak (hani, meselâ, resmî işlerde ikâmetgâh ilm-ühaberi denen zırvalığın kaldırılması gibi) en basitinden bir öneri; özgürlükleri, geçtik dünyaya örnek olmaktan, medenî dünyayı örnek alacak seviyelere çıkartacak bir girişim; yök, rtük gibi sansür ruhunun temsilcisi, zihnî ve hattâ ahlâkî özgürlüğün, dolayısıyla da nesil nesil üstüne, kişisel gelişmenin üzerine manda leşi gibi serilmiş kurumları kaldırmaya dönük bir toplumsal cevvaliyet; hadi bunların da hepsini geçtik, hiç değilse o yönde ağzını açıp da lâf eden birileri çıktı da mı, domates diye de anılmış olan çakılmış şef, onların salçasını çıkardı?

allah rızası için, baykal'ın karşısına, kendi şâibesinden ürküp de kurultaydan kaçan, onu da ortalığı arbedeye vererek yapmayı mârifet sayan mahalle kabadayılığı ile siyâsetin farkını bile anlayamamış bir goygoycudan başka kimse mi çıktı da, domates deyince bir zamanlar kendinden bahsedildiğini anlayan reis, ondan da su çıkardı?

cumhuriyet halt fırkası, yapısı itibarı ile bugünün siyaset evreninde bir rol oynayamayacak kadar kemikleri kireçlenmiş bir acz örgütü... zihnî donanımı antika... çözüm bulma yeteneği acınmalık, çünkü hâlâ yabancılara mülk satmakla memleketin elden gideceğini bile iddia edebilecek kadar "sorun tanımlama" ufkundan yoksun... "istemezük" dışında lâf ve siyâset üretmediği, üretebileceği izlenimini yaratamadığı için de, güven vermekten uzak. tamam, çorbada ne tuzu, yağı, unu, soğanı hepsi var amma, bunların hepsinin sebebi de mi bir zamanlar domates diye anılan baykal şimdi?

vakt-ü zamanında fırkaya en doğru teşhisi süleyman demirel koymuştu: "bunlardan ne köy olur ne kasaba".

problem burada zâten: a-ke-pe varoştan patlayıp, köy-kökenlilğe mahsus "parvenu" dirayet ile şehrin merkezine yerleşmeye kalkışırken, üstelik cümle köy, mezra, kasaba şehre göçtüğünden, başarı da kazanırken, halt fırkası köylüyü efendi zanneden eprimiş kasaba mantalitesi ile bir yerlerde debelenip durmakta.

köyde, kentte çiftçi yoksa domates nereye gitsin? salça fabrikasından maada?

No comments: