Friday, January 25, 2008

şebek poposunda parlayan ahlaksızlık

vekîl-i âzâm tayyib efendi, iri kıyım cevherlerinden birinin daha üstünde fikrî kuluçkaya yattı dün: batıdan ahlaksızlık almayıp, kendi örf, âdet, gelenek vs. ile oluşan özlerine sarılmalarını vaaz etti; avrupa ve amerika'da top 500 üniversitelerde okumak üzere, maliye bakanlığı tarafından burs verilmek üzere seçilmiş, heyet-i umumîye ve kızların çoğunun başıbağlı olmalarından, dinî hassasiyeti yüksek sosyal kesimlerden yetiştikleri anlaşılan bir kaç yüz öğrenciye hitaben.

onlara, "batıdan hep ahlâksızlık adlığımızı, oysa yalnızca batıda gelişen ilim irfanı almak gerektiğini" söyledi...

tayyib efendi'nin ettiği lâfın fasaryalığı üzerinde durmaya değmez. giderek, "millî görüş" ile belirlenen şeriat soslu aslına döndüğünü, necmeddin erbakan'ın siyasî mirasını yeniden sahiplendiğini de, kör yağcıları bile görmekte.

ayrıca başvekil efendi, dilinden çakmasa da, ikide bir kefere illerine seyyahat ettiğinden, batının illim irfanı ile, ahlak(sızlığ)ı diye yutturmaya kalktığı düşünme ve davranma biçimlerinin çoğunun esasen mütemmim cüz olduklarını da anlayacak kadar görgülü.

kızların neredeyse tamamı tessettürlü bir burslu öğrenci kalabalığına, böylesine zırva bir nutuk atıyorsa, amacı taşra-varoş düzeyinde siyâsî temennâ çakmaktan ibâret. dolayısıyla, ne bu nutku atmak mârifet, ne de nutkun lâfzına bezelye arkasında saklanmış goril gibi duran ard niyeti sezmek...

garfucius'un takıldığı nokta, başka...

mâlûmunuz garfucius, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâsını da tıpkı cummhuriyet halt fırkası gibi, kayda geçirmeye değmez aktör addettiğinden, hiç birinin fikre fukarâ fikrî beyanatı üzerine klavye yormaz, umumiyetle.

ancak bu sefer, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâsı'nın tehlikeli boyutlarından biri fena halde sırıttı batının ahlâk(sızlığ)ı - batının bilimi dikotomisinde.

tayyib efendi'nin, batının "kötü" ahlâkı yerine tembih buyurduğu "örf, âdet, gelenek" vs. den kastettiği ne olabilir, hiç aklınıza geldi mi? yâni, koca başvekil, her halde, üniversite öğrencilerine "ey evlâd-ı vatan, otobüste yaşlı birini görünce yer verin" ya da "ilkokul önünde karşıdan karşıya geçen çocukların elinden tutup yardımcı olun," veyâ "yerde ekmek bulunca üç kerre öpüp başınıza koyun ve yüksek bir yere bırakın," gibisinden tavsiye vermiyor...

zâten çoğu başı bağlı, hükûmetin "taşbaşlı olsun, bizden olsun" mantığı da gözönüne alınırsa, mütedeyyin karakteri baskın bu özenle seçilmiş öğrenci tabakasına vermeye çalıştığı mesaj, "aman gâvur diyârının serbestîsine kapılıp, birey olduğunuzu farkedip, dinden, imandan, şeriattan sapmayın sakın" gizli meâlini taşımasın sakın?

çünkü, sık sıık gittiğinde gördüğü üzere, batıda insanların umumu, pek de ahlâksız değildirler. hattâ, bakkalın peyniri eksik tartarak müşteriyi kazıklaması düzlemlerinde incelersek, batılı versiyonların müslüman - türk emsallerinden kat-be-kat daha ahlâklı olduğunu söylemek de, hiç yalan sayılmaz.

tayyib efendi'nin, muhtemelen mütedeyyin ailelerden özenle seçilmiş burslu öğrenci kitlesine yaptığı ikâzın tehlikesi de burada: mesele, batının ahlâk yoksunluğu ile değil, bireylerin vazgeçilmez özgürlüğü ile ilgili çünkü!

uyarı, yine başvekil hazretlerinin sık sık çıktıkları batı seyyahatlerinde kaçınılmaz olarak müşahade buyurdukları üzere, batılı insanın din, iman vs. metafizik esaslara dayalı olarak vücud bulan aidiyet gruplarının içinde, kişiliklerini kazanamamış ya da yitirmiş birer sürü hayvanına dönüşmeyen bireylerden oluştuklarını farketmesinden; bu olgunun onu iktidara da getiren kendi zihniyet yapısı ile uzlaşmaz bağdaşmazlığını idrâk ve de özenle seçilmiş burslu öğrenci kitlesinin bazı efradının bu etki altında kalmasının siyasî iktidar tabanını zaafa uğratacağından endişe etmesinden kaynaklanmaktadır.

eli vicdânında kimsenin, böylesine bir pervâsızlıkla silme ahlaksızlık ithamına kalkışamayacağı, nerdeyse iki milyarlık batılı insan topluluğunu, kafadan, "kötü" ilân etmek, üç gün sonra akif beki efendi nin "akif onlara de ki..." tâlimâtı üzerine tahvile yelteneceği tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâsına mahsus bir başka gaftan ibârettir, âmennâ...

gelgelelim, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâsının taht-el şuurunda yatanı da, bir şebeğin ard tarafı kadar ayân beyân ortaya dökmektedir bu gaf: sayın başvekil hazretleri, bireylerin özgürlük ile tanışmasını ahlâksızlık ile özdeş tutmaktadır çünkü!

başvekil tayyib efendi hazretleri, tenezzül buyurup, "örf, âdet, gelenek" tatavasından somut, uygulanabilir, gözlemlenebilir ve ölçülebilir davranışlar olarak ne anladığını, batının ahlaksızlığı olarak da, saud'un arabiyyasında veya molla malı iran'da, alabildiğine bir riyâ içinde yaşanmayan ne gözlemlediğini açıklasa, garfucius'un ne kadar haklı olduğu da bir başka şebeğin kızıl ard nâhiyesi gibi parlar ortada...

No comments: