Monday, April 14, 2008

pippa, alanya canavarları, tarih ve tekerrür

hayır, asılmadılar. yanlış hatırlamıyorsam, bir şekilde avukat da buldular ama hanig barodan, bilmiyorum. her halde en fazla üç-beş yıl yatıp, o ceza indirimi, bu ingfaz kanunu, şu rahşan affı ve saire derken, yeniden hizmet sunmak üzere aramıza avdet etmişlerdir...

alanya canavarlarından bahsediyorum. zavallı pippa bacca'nın hunharca katli, yine 10-15 yıl önce vuk'u bulan bir cinâyeti hatırlattı da... heyhat, tarih ve tekerrür biçimleri...


MENFUR VE MENHUS ..

Alanya'da dört kadın turiste tecavüz edildi. Kadınlardan ikisi öldürüldü, ikisi de yaralandı. Sanıklar yakalandılar. Suçlarını itiraf ettiler. Savcılık, idam isteminde bulundu. Buraya kadar, bir polisiye olay söz konusu.

Tecavüz, müthiş bir infial yarattı. Mütecavizler, bırakın yargılanıp, mahkum olmayı, daha yakalanmadan, "sapık" ilan edildiler. Basın, onlardan "vatan haini" diye sözetti. "Asın bu vatan hainlerini" diye manşetler atarak, halkın hissiyatına tercüman oldu. Şehir eşrâfı, gazete ilanları ile devleti aradı. Ve en mühimi, Alanya avukatları, sanıkları savunmayacaklarını beyânen, ahalinin vicdanını serinlettiler.

Bu da, polisiye olayın, traji komik, psiko-sosyal veçhesi.

Pek az kimse Alanya olayını, daha önemlisi, bu olaya kamunun gösterdiği tepkiyi bir mantık süzgecinden geçirerek değerlendirdi ve yorumladı. Artık ciddî (ve bilhassa kazanılan maçlar ertesinde, ölümcül) bir hastalığa dönüşen duygusallık ve coşkunun akıl ve rasyonaliteyi – buna eskiler mülâhaza dermiş – silip atması sendromu, Alanya'da da yaşandı.

Tecavüz, Türk kriminoloji tarihine ilk kez bugünlerde Alanya'da kaydedilen bir suç değil. Biraz araştırma ile, aile büyüklerinin, kız çocuk ve akrabaları bir yana, oğlan çocuklarına bile tecavüz edegeldiklerini saptamak mümkün. "Nâmus" anlayışının garip ve irdelenmemiş virajları dolayısıyla, tecavüz kurbanlarının yaşadıkları konusunda sessiz kalışları, Türk adli istatistiklerinde "ırza geçme" suçunun diğer ülkelere göre az görülmesinin belki de, başlıca nedenlerinden biri.

Kim Türkiye'de, böylesine aşağılık ve aşağılayıcı bir saldırı ile karşılaşan Türk kadınları için, benzer bir kollektif infiâl gösterisi anımsayabiliyor?

Gazete manşetlerindeki teşhise göre, Alanya' da, mütecâviz olduklarından şüphe edilen kişiler hem sapık, hem de vatan haini. Kabahatleri büyük... Aslan gibi Türk kadınları dururken, kalkıp, yabancı turistlere göz dikilir mi hiç? Oysa, biraz millî takılsalardı, sapıklıktan değilse de, en azından, hıyânet-i vataniyyeden yırtabilirlerdi.

Ben, ilkokul çağlarında hurma yerine incir yemenin, vücut ağırlığımın onda birine denk Sümerbank potin giymenin millî faziletten olduğu öğretilerek büyütülmüş bir neslin ferdiyim. Ama, "Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı," felsefesinin, vatan haini ilan edilmeksizin birilerine tecavüz edebilmek bâbında geçerli olabileceğini öngörmek, benim neslim için bile, sanırım biraz aşırı... "Asalım" feryadları ise, bana, Red Kit'teki marazî ölügömücü karakterini çağrıştırmakta. Bir de, yıllar önce geçmiş benzer bir olayı hatırlatmakta :

Galiba muhtelif ara rejim dönemlerimizin birinde, yine Antalya vilayeti dahilinde, diplomat eşi ile karavan tatili yapan bir (galiba) Alman hanım, yine, bir "sapığın" tecavüzüne uğramış ve öldürülmüş, kocası da yaralanmıştı. "Sapık", yakalanmış, suçunu itiraf etmiş, Türk ve Türkiye imajını mahvettiği için o da vatan haini sayılmış, birkaç hafta içinde mahkûm olmuş, cezası onaylanarak, TBMM' ce benimsenmiş ve hazret, sallandırılıvermişti.

İşin garibi, şu bizleri bir türlü takdir edemeyen Evropalılar, bu işteki dirâyetimizi de aslâ kavrayamayıp, 15 gün içinde kendilerinden birini zorla becerip, üstelik de öldüren bir vatandaşımızı asmamızı, o Türk düşmanı gazete ve sair medyumlarında, "barbarlık" olarak nitelemişlerdi.

Aklın, özellikle kollektif toplumsal infiâllerde, coşkun duygularca tar-ü mâr edilmesi, komik, en azından kara mizahî boyutları da bulunan ve bütün kültürlerde rastlanabilen bir beşerî trajedi.

Ancak, hukukun, bizzat hukukçularca, aynı kollektif isteriye teslim ve kurban edilmesinin, ne gülünecek, ne de hafife alınabilecek bir yanı var...

Alanya olayının en korkunç, en acıklı, en ilkel boyutu da, Alanyalı avukatların, sanıkları savunmayı alenen, üstelik de, bir bildiri ile reddetmeleri. Hukukun ve temel hakların, korumak için varoldukları "kutsal" savunma hakkının ırzına tecâvüz etmeleri .. İtirafın kilovatla ölçülebildiği bir ortamda, daha yargılanmaları başlamamış kişileri, peşinen mahkûm etmeleri.

Alanya "sapık"ları, kısa bir yargılamadan sonra mahkum olacaklar. Belki, asılacaklar. Tecavüz kurbanlarının ülkesindeki medya, bu yüzden bize alkış tutmayacak. Ama, kurbanların ülkesindeki medya da, çağdaş hukuk düzenini benimsemiş insanların yaşadığı bütün kültür ortamları da, hukuku infiâle kurban eden Alanyalı avukatları ve ne yazık ki, onların tutumlarını zerrece onaylamayan ve barbarca bulan benim gibilerin de yaşadığı Türkiye' yi, barbarlıkla suçlayabilecekler (1).

Bu menfur ve menhus eylemi, tel'in etmemek elde mi (2) ?

--------------
(1) Menfur ve menhus, siyasi literatürümüzde, özellikle Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Ahmet Taner Kışlalı gibi karakterlere yönelik suikastlerden sonra sık sık duyulan, dolgun "sound"lu, içi boş ve f'ailin asla bulunmayacağını peşinen beyan eden kelimelerdendir. "Tel'in" ise, menfur ve menhus'un mütemmim cüzüdür. "Menfur", nefret uyandıran; "menhus", uğursuz; "tel'in" lanetleme eylemi anlamına gelir. "Mütemmim cüz", kabaca, tamamlayıcı parça demektir.
(2) Kimseye ahmak muamelesi yapmak gibi bir niyetim yok. Ama, avanaklığı kendiliğinden benimseyenlere karşı bir önlem olarak ifade edeyim ki, bu yazı asla tecavüzü, mütecavizi ve öldürmeyi savunmamaktadır. Bu savunmama tutumuna, Alanya'daki menfur olayın failleri de dahildir. Gelgelelim, bu faillerin suçluluğunu saptamak, adil bir yargı süreci sonunda, yargı yetkisini kullanan hâkimlerin görevidir. Yazıda savunulan, sadece ve sadece, hukukun ve aklın üstünlüğüdür.

No comments: