Friday, April 11, 2008

anayasa mahkemesi, hukuk, adalet, madalet gibi işler ve de sosyopatoloji netekim

seçim öncesinde şu 367 miydi neydi, hani o garabe ortaya atıldı da, ortalık nasıl kaynadı hatırladınız mı? birden bire, cümle halkımız hukuk düşkünü, en azından da meraklısı kesildi; kimine ilgilenmek yetmedi, fetva veren, ahkâm bildirenler çıktı ve saire, ve saire...

aynı haller, a-ke-pe için davâ açılınca, yeniden zuhur etti. hukuk tekrardan ilgi odağı oldu. hattâ, daha da ileri gidildi ve de kapatmaya dair davânın siyasî olduğundan, vatan millet aşkına "bu devirde" parti kapatmamak için hukukun pek de kaale alınmamasının doğru olacağına kadar söylenmedik lâf da kalmadı (*).

yâni, necip milletimiz, hukuka olan düşkünlüğünü bir kerre daha tebâruz ettirdi...

gelgelelim, şu son tantananın koptuğu günlerde, memleketimiz mahkemelerinden birinde pek de istisnaî yeri bulunmayan bir mahkûmiyet kararı da çıktı: birkaç yıl önce e-5 denen trafik cehenneminde, döneceği sapağı kaçırıp, cipiyle anîden en soldan en sağa diagonal geçiş yaparken, bir motosikletliye çarpıp öldüren bir vatan evlâdına taaaaaammmm... evet, taaaammmm... bir yıııııııııllll... sekkkkiizzzzz aaaayyyy hapis cezası verildi.

hükmü veren hâkim, aslında sanığın hallerinin ve sâbıkasının mazbut olduğunu, dolayısıyla, cezanın ertelenebileceğini de ama mevtânın ailesinin çektiği acılara mukâbil, ertelemeye gitmeyeceğini bildirerek, "suçlu"yu hapse gönderdi (tabii, temyiz aşamasında kararın bozulması ve trafik sûreti ile insan öldüren birinin hukuk sistemi sayesinde serbest kalması yine de muhtemel).

yâni, suçsuz, günahsız, yolunda giden vatan evlâdını haybeye melekler âlemine yollamanın bedeli 20 ay hapisten ibâret - üstelik, galibâ ondan da bir kaç ay iskonto var infaz kanunu vs. derken...

bu vak'ada söz konusu olan da, hani, öyle "kazâ" falan diye yutturulabilecek bir durum değil haaa... üç kilometre daha gitmemek için, trafik akışı içindeki cümle vasıta ve insanları ciddî (ve şekilde görüldüğü gibi, ölümcül!!!) tehlikeye atacağı, değil (türk usûlü en koftisinden de olsa) şoför sınavından geçmiş bir homo sapiens, muz karşılığı araç kullanan sirkteki eğitimli bir orangutan tarafından bile bilinmesi gereken bir hareketi, fütursuz, pervâsız, aldırmaz ve hattâ cânice icra etmeyi uyanıklık sanan bir asosyal bencilin kasıtlı hareketi!..

gelgelelim, memleketimizin arkaik hukuk mevhumu ve sisteminde, trafik "kazâ"sında can kaybına yolaçmak, ister insanî hatâ ve istenmeyen eylemler sonunda, isterse bu vak'adaki gibi cinayet sayılabilecek bir kasıtlı vurdumduymazlık ve toplumsal hayatla uyum bozukluğu, yani sosyopatoloji neticesinde oluşsun, sair öldürme hükümlerinden farklı yorumlanmakta.

bu kazâ, tür itibarı ile, motosiklet sürücülerinin başlarına gelen en yaygın belâ. ancak bu vak'ada araç şoförünün davranışında kendini öylesine bir yüce görme, insan hayatına öylesine bir boş vermişlik var ki, dünyanın neresinde olsa kazâ diye değil, en azından ağır ve cinâî ihmal sonucu ölüme sebebiyet vermek diye nitelenirdi. fâil, cinayet işlemiş gibi yargılanır; mahkûm olursa da ya senelerce kaşarlı mahpuslara özel hizmet etmek zorunda kalır, ya da kamu yararına bir faaliyette insanlık nâmına bir ömür çalışıp, kendini affettirmeye mecbur bırakılırdı.

haberin daha da iyisini söyleyeyim mi? bu direksiyon-başı-canavarı 20 ay sonra serbest kaldığı gibi, ondan bir yıl, yâni, toplam 32 ay sonra, ehliyetine de tekrar kavuşacak... en iyisi, "driver's licence" ibâresi yanına, bir de 007 james bond'unki gibi "licence to kill" yazıp iade etsinler...

görüldüğü gibi, hukuk sistemimiz sıradan yurdum vatandaşlarını en doğrudan ilgilendiren mes'elelerde bu derece duyarsız ve eksik. tabii, böyle olunca da geçtik trafiği (ya da genel anlamı ile sosyal yaşamı) düzenlemeyi, hiç bir gerçek cezaî caydırıcılık içermediği için, kanunsuzluğu teşvik bile etmekte.

pek âlâ da, niye bu fecî durum konusunda ortada şekil bulmuş bir "kamuoyu" yok?
siyaset ricali hukuktan mutazarrır olunca kıyamet koparan şu meşhur "kamu", hukuk, sokaktaki adamın derdi olunca nereye kaybolmaktaki bir kamuoyu beyânından âciz hale düşmekte?

neden o kamu, bir himmet eyleyip de, hakkını savunmaktan hiç sakınmadığı o siyasî ve devletli ricali, sistematik olarak medeniyyet cihetine doğru bir toptan adım atmaya, genel bir hukukî reform atağına kalkmaya zorlayamamakta?


acaba kamu bu olduğu için mi, hukukun özünde yeralan kamunun hak taleplerinin oydaşma ile oluşan esas teşkilât kuralları dairesinde hayata geçirilmesi esasına dayanan, işler bir demokrasi yok?

yâni, cennet ülkemizde hukuk ancak siyasî sınıf ve de yandaşları için, çoğunlukla da ancak parti kapatılınca; ya da umumî baş meşgale ve eğlencemiz, siyâset âlemine çomak sokulunca mı işlemez sayılmakta?


bu toplumda sokaklarda manyak sürücülerin gadrine, maç sapıklarının deli kurşununa ve saire hedef düşüp de hiç yoluna telef olan evlâd-ı vatanın hukuku, kanun-kavaninde olmadığına göre, nerede?

ne yâni, tayyib efendi'nin erbakan hocası gibi, evinde oturup, çiçek yetiştirmeye, eline tığ, şiş alıp gergef işlemeye, çorap örmeye mecbur kalması, sizler için bir manyağın hâkim olamadığı aracın direksiyonuna geçip de bacağınızı koparması, kafanızı kırması veya maazaallah, kestirmeden ecdadınızın yanına postalamasından daha mı önemli?

bu derece vaz geçemediğiniz tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâ üzerinde "oy"unu beyân eden kamu olarak kuracağınız demokratik baskı ile, hukuku kendiniz için de onlar için de bir gündelik tüketim maddesi haline dönüştürseniz, acaba, o hukuka saygılı oldukça kimse parti kapatmaya kalkışabilir mi idi?


12 eylül kuralları ile demokrasi ve hukuk işletmeye kalkarsanız da böööle olur, netekim...

--------
(*) pozisyon belirtelim: gazete kupüründen deliller ile parti kapatmanın demokratik hukukta yeri olmadığı açık. genel hukuk yoksunluğu içinde bu tuhaflığa şaşmak ve kızmak abes, bu da açık. kötü bile olsa, hukukun uygulanması, siyasî kaygılarla hukuka müdahale edilmesinden daha evlâdır, bu apaçık... mevcut durumda da a-ke-pe yargılanıp, muhtemelen de beraat etmeli, meşruiyetini tescil etmelidir, o da açık.
bir musibet ile karşlıaşmadıkça, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekânın medenî ölçülerde hukukun ipine kolay kolay sarılmayacaklarının gayet açık olduğu ise, hukuk ile guguku karıştırmayanlar için olabildiğince açık.

No comments: