Friday, July 20, 2007

hayırlı pazarlar... oy vermemenin erdemi üzerine son söz!

büyük güne 36 saat falan kaldı ama hala kiminle konuşsam, tayyib efendi ve mütedeyyin (1)
siyaset kumpanyasını desteklememekte ise eğer, oyunu nasıl kullanacağı konusunda kararsız. eh, baskın da ancak istanbul'un bir bölgesinde baskın çıkabileceğine göre, cennet vatanın geri kalanında , mevcut muhalefetten de gayri memnun hayli kalabalık bir anti a-ke-pe kesime homurdana homurdana gidip sevmedikleri parti ve kişilere gûya kutlu oylarını atmak düşecek...
akıllanıp da, cinnete vurup sandığı boykot edecekler hariç tabii...

eh, aziz halkım... en şapşal çoban bile ağıldaki koyunların adedini bilirken, şaşkın bürokrat taifesi siz değerli seçmenleri suçsuz günahsız eve hapsettikleri halde, ne sayabildiler, ne kütüklere doğru dürüst yazabildiler. tek kıvırabildikleri, kendi beceriksizlikleri yüzünden, mübarek evetlerinizi basıp da meb'us seçeceğiniz siyaset esnafının da işbirliği ile, hepinizi potansiyel sahtekar addederek parmaklarınızı damgalayacakları boyayı üçüncü dünyanın bir köşesinden ithal etmeyi örgütlemek oldu ya; nasıl olsa cumhuriyeti, memleketi veya ocaktaki kuru fasülyeyi ve saire kurtarmak bahanesi ile, belki de salt o cezayı ödememek için, pazar sabahı şenlikli rûyaları yarım bırakıp, kuyruklara girdikten sonra şöyle muhabbetler dinleyeceksiniz artık "ben boxil ile sildim ama mürekkkep çıkmadı parmağımdan"... "aaa kardeş, nafile uğraşma ayol, bizimki zımpara ile kazıdı gene duruyooo... enişte de baltayla parmağını uçurmuş amma"...

bu fasıl işin tatava veçhesi de, sandığa sırt çevirmek yerine, gidip, hadi adı ile söyleyelim, mesela cumhuriyet halt partisine oy vermekle sadece ve sadece, bu acaip ve anakronik siyaset örgütünün mevcud hali, ideali, oluşu, duruşu ve daha korkuncu, reisi ile meşruiyetini tasdik etmiş olacağınızın farkında değil misiniz? sizce, cumhuriyet halt fırkası, bu onayınızı geçici bir güven ödünçü olarak mı, yoksa devlet bankasından lüpletilmiş kredi gibi, üstüne yatılacak bir avanta olarak mı değerlendirecek? cumhuriyet halt fırkası, hiç bir konuda hiç bir politika üretemeyen, şirret bir örgüt olmayı bırakıp, ülkeyi global bir dinamizm içine taşıyacak çözümler arayışına mı girecek? yoksa, "bu tutum bize bir baraj daha atlattırdıysa, yolumuz doğrudur, zaten dere geçerken at değiştirilmez, aynen devam" mantığı ile yine bildiğini mi okuyacak?

cumhuriyet halt fırkası burada nuri alço rolünde ama, iş kötü adamı oynamaya gelince, aynı argüman bütün gûya muhalefet partileri için de geçerli değil mi?

hem, bunca tantanadan sonra a-ke-pe yine de kazanınca, 1950'lerin halkçı - demokrat çatışmasını andıran, tamiri güç bir sosyal kırılma zuhur etmeyecek mi?

üstelik de cumhuriyet halt fırkasının bu çatışmada kendine atfettiği meşruiyet, sizin kerhen verdiğiniz oylardan kaynaklanacak...

özetle, cumhuriyet halt fırkasına ya da gûya muhalefete kerhen ve çaresizlikten oy vererek, hem istediğiniz gibi bir siyaset bulma ihtimalinizden baştan feragat etmektesiniz; hem pek de istemediğiniz, hoşlanmayağınız uygulamalardan geri durmayacağını bildiğiniz bir partiyi onaylamaktasınız... hem de, yakın tarihe bakınca görüyorsunuz ki, bizatihi kurtulmak istediğiniz siyasi tehlikeyi, yani tayyib efendi ve mütedeyyin siyasi kumpanya şeriklerini (2) güçlendirip, becerikli, işe yarar, çözümcü bir siyasi kadro imajına kavuşturan çapsızlar,bizzat onlardan kurtulmak için bir umut sarıldıklarınız değil mi?

oysa, sandığı boykot ile:

1. tayyib efendi ve mütedeyyinler siyaset kumpanyasını reddettiğinizi zımnen ama aslında alenen (3) beyan etmektesiniz;
2. hâlâ 12 eylül anayasasına sığınarak, hatta fazileti o metinde bularak siyaset yapan, başta halt fırkası, bilumum siyaset esnafına, onları da a-ke-pe gibi veya a-ke-pe kadar kınadığınızı bildirmektesiniz;
3. madem ki yüzde 34 oy / yüzde 64 temsil orantısızlığı dolayısıyla a-ke-pe'ye karşı bir güven ve meşruiyet faturası kesmektesiniz, boykot ile, aynı faturadan paylarına düşenleri diğer partilere de göndermektesiniz; "siz ve salt sizlerden mürekkep bir parlamento beni temsil etmemekte, en azından eksik temsil etmektedir," diye sessizliğinizle haykırmaktasınız;
4. böylece, siyasi sistemin parlamanter ayağına, bir meşruiyet boşluğu katmaktasınız;
5. meşruiyet boşluğu, özünde, menfaatlerin ortak düzlemlerde, örgütlü ve eşitlikçi rekabet şartları içinde aranması demek olan demokratik siyaseti, futbol gibi, adına parlamento denilen sınırları belirli bir saha içinde oynanan bir oyun olmaktan çıkarmakta, toplumun tamamına, gündelik hayata, gündelik insani sorunlara ve çözümlere taşımakta - böylelikle de, temsilci sıfatıyla seçilenlerin "hizmetkâr", seçenlerin hizmetkârlarından hesap soran asiller (4) olarak işlev yaptıkları, siyasetin denetiminin dört-beş yılda bir verilen oy ile değil, her an her yerde sürdüğü bir siyasi sistemin, demokratik yenilenmenin önünü açabilecek bir fırsat sunmakta;
6. ötesi, gerek mevcut gûya muhalifler, gerekse toplumda kaynaşan diğer dinamizm yoğunlaşmalarından kaynaklanabilecek ve " bre kardeşim... tayyib efendi ve kumpanyası da, cumhuriyet halt fırkasını ve diğerlerini de beğenmiyor musun? senin istediğin siyaset ögeleri şunlar ve bunlar mı? işte benim programımda var. nasıl uygulayacağımı, kaynaklarını ve saire de şurada anlatıyorum... buyur gel, bize katıl veya bir dahaki seçimde oyunu bize at", diye karşınıza dikilebilecek yeni siyasi oluşumları ve katılımcılığı da teşvik etmektesiniz!

gelin, düşünce yöntemimizde bir değişiklik yapalım ve bir def'alığına herşeyi olduğu gibi görelim, görmek istediğimiz gibi değil: beğensek de beğenmesek de tayyib efendi ve mütedeyyin siyaset kumpanyası, son 10 yılda icraatı en başarılı (5) hükûmet idi.

şimdi, a-ke-pe, en azından referans gösterebilecek ve kendinden olmayanlara dahi cazip gelebilecek "kolaylaştırılmış sağlık hizmeti" gibi uygulamaları sürdürme vaadi ile karşımızda. cumhuriyet halt fırkası ve ötekiler ise, seçmene mantık çerçevesine oturtulmamış metafizik kavramlar ile ulaşmaya çalışmakta. laisizm konusunda bile, milletin rakıya düşkünlüğü, emin olun halt fırkasının çığırtkanlığından çok daha sağlam bir güvence. hepimiz de biliyoruz ki, maazallah iktidar olsalar, tek tek ya da koalisyon halinde gûya muhalifler, ecevit'in bol kriz soslu yönetimini bile mumla aratacaklar bize...

tayyib efendi ve mütedeyyin siyaset kumpanyasını orta vadede mutlak muzaffer kılacak daha etkin bir siyasi hal aklınıza çalınıyor mu?

size bir gemicilik sırrı da vereyim: bayılan (bir yanına yatan) tekneyi doğrultmanın yolu, bayıldığı tarafa safra almaktır. karşı (görece sudan üstte kalan) tarafı yüklerseniz, devrilirsiniz!

daha entellektüel bir çağrışım daha ister mi idiniz? buyurun... 16. yy din savaşları sırasında fransa'da katolik kilisesini ayakta tutan, meşhur st. barthélemy katliamından zor kurtulan protestan henri de bearn'ın, IV. henri olarak tahta çıkması idi (6).

demek ki neymiş? bazan çözüm bulmanın yolu problem yaratabilmekten geçermiiiiş! pazar sabahı, tatlı uykunuzu sandık uğruna bölmeden önce bir daha düşünün bence...

hadi, hayırlı pazarlar...

------
(1) dini hassasiyeti yüksek... hani şu cumhurbaşkanında "istemediğimiz" nitelik
(2) ortak. "şirket" kelimesi de aynı kökten gelir, "ortaklık" anlamına...
(3) kaza olur, genç nesilden biri okur mokur; "zımnen", açıkça (yani, alenen) değil ama hareket, işaret vs. ile göstererek mesaj iletmek demek. ama burada mesaj öyle açık ki, anlamayana ahmak bile denmez, siyasi inatçı denebilir ancak.
(4) aristokrat anlamında değil, asıl - vekil ilişkisi içinde.
(5) mutlak anlamda başarılı değil, (kanımca) özünde kötü... ama görece hepsi kendisinden de kötü olan diğerlerinden başarılı.
(6) henri, paris'e (paris hilton değil, şehir) girmek için katolik oldu. katolik bourbon hanedanı ve rakip guise ailesi arasındaki savaşlardan büyük zarar gören kilise, yavaş yavaş toplanmaya başladı. jesuit hareketi, katolik reformasyon sürecine dam gasını vurdu, mazzarin, richelieu gibi kardinalller, fransa'nın bir ulus devlet/kraliyet olarak yükselmesinde önemli rol üstlendiler.

No comments: