Saturday, June 9, 2007

niye oy verilmez?

oy vermememin demokratik-felsefi açıdan teknik iki sebebi var; bir de doğrudan felsefi sebebi.

malumunuz, seçim bir eğriden (bunu "doğrudan demokrasi" zıddı olarak ben uydurdum, doğru tabiri, dolaylı) demokrasi uygulamasıdır. birileri, irademizi hakkıyla kullanabilelim diye seçimi organize ederler, kim oy verebilir, ne renk pusulalar kullanılır, sandık delikleri yeterince büyük müdür, odalar temmiz midir vs., vs., v.s.

işbu organizasyon, bürokrasi tarafından icra edilmesi gereken bir iştir.

bence, oy vermemek için birinci teknik sebebin kaynağı, bu işe memur (*) bürokrasinin abidevi beceriksizliği, üstelik de, bu beceriksizliğinin farkında dahi olabilecek donanımdan yoksun bulunduğu için, yaptığı işten anlamsız bir gurur duymasıdır.

şimdiye kadar, seçmen kütüklerinin oluşturulması, yazımı ve denetimi sırasında, icracı bürokrasi, işinin ehli olup da doğru dürüst üzerine düşeni yapamadığı için, insanları ev hapsine alıp, koyun gibi birer birer sayarak kütüğe yazardı. daha acısı, sayılanlar da bu koyun yerine konmayı kuzu kuzu kabullenirlerdi.

kendine medeni diyebilen her toplumda, kayıtlı oldukları ana veri kaynağından altalta isimleri toplayıp, hele komputer devri de başlayınca, ülkenin her yerinde, hatta yurt dışında vatandaşına rahatça ve serbestçe oy kullandıran bir bürokrasi mevcuttur. bizim memurların ise, totaliter rejimlerde bile nadiren rastlanabilecek hukuk dışı bir zoraki hürriyet kısıtlaması ile bile, hiç bir sefer seçim kütük ve liste işlerini tam yapabildikleri vaki değildir.

bendeniz, bu ağıla tıkılma meselesine şiddetle gıcık olduğum için ya toplu map'us günlerinde başımı alııp ya denize ya gurbete yollandığım için, hiç bir kayıtta da adım yoktur. gelelim "gıcığımın" hikmetine...

teknik altyapısı, "seçim" yapacak vatandaşı o seçimi yapabilmesi için, ağıla küçükbaş hayvan tıkar gibi hapsetmek sureti ile işleyen bir demokratik sistem, bence zaten aslen demokratik değildir. o zaman oy vermenin de alemi yoktur.

ikinci teknik sebep, ancak "asya tipi demokrasi tarzı" (**) uyarınca yürüyen üçüncü dünya rejimlerinde eşine rastlanan "boya" uygulamasıdır. teorik çerçeveye göre, vatandaşın eline burnuna, ya da münasip başka bir yerine kolay kolay silinmeyen bir "mürekkep" sürmek sureti ile, "mükerrer oy" atarak "sahtekarlık" yapmasının önüne geçilmektedir...

vay canınaaaaa!!!...

madde biiiirrr... mükerrer oy, ancak yukarıda değinilen kütük, dal, odun, vs. gibi seçime dair teknik bürokratik hazırlıklar eksik ve veya hatalı ise mümkündür. tamam türkiye, üçbuçukuncu dünya olmaya her daim heveslidir, dolayısıyla en andülüp cep telefonu amerika'dan evvel burada piyasaya sürülür amma, henüz teknofilia'dan teknologia'ya (***)geçilemediği için elektronik oy verme hâlâ hayaldir. hatta galiba, kanunen de memnudur.

olsun beis yok. canım halkım da zaten cepte geyik avlamayı demokrasi üzerine düşünmeye, her zaman yeğler...

özetle, parmağa, tırnağa, dudağa, kulağa vs., beceriksiz bürokratların beceriksizliklerini örtmek için yine bürokratlarca konulan kurallar uyarınca mürekkep sürülmesine izin vermek, esasen demokrasi dediğimiz nazenin dilberi, bürokrat denilen hoyrat hizmetkarların haremine vermek demektir. ki, bence bu mekruhtur!

madde ikiiiiiii... her alemde sahtekar birileri olur. dünyanın her yerinde de, her seçim ortamında da, mükerrer oy, sahte pusula vb, türü kural dışı mandepsiler ile avantaj sağlamaya kalkan uyanıklara rastlanır. ama zamane, teknolojik olarak bunlara mani olabildiği gibi, yapanı yakalayan, yapılanı da düzelten yöntemleri bulmuştur. eh, demokrasi de "zamane" kültürünün özü olduğuna göre, oynamaya niyetli isek, oyunu alet - edevat tam takım oynamakta yarar vardır.

yani, yeniden söyleyeyim, demokrasi topluma ve onun hizmetkarı olan devlet memurin takımına mal edilebilirse, sahtekarlığı ve zararlarını önlemek için önüne geleni mürekkebe, boyaya, sıvaya bulamak da, çağdışı bir utanç uygulaması olarak beşeri rezaletler tarihinde yerini alır.

madde üüüüüççç... ve bu en korkuncu!.. elbet de her toplumda üç kağıtçı, sahtekar, düzenbaz ve terbiyesiz bireyler mevcuttur, olacaktır. bu kişiler pek hayırlı olmayan işler de yapacaklar, ve hatta seçimlere şaibe düşürecek haltlar da edeceklerdir. hukuk düzeninde yapılması gereken yukarıda da değinildiği gibi, bu bireyleri yakalamak ve cezalandırmak, verdikleri zararı ayıklayıp, hatta ödetmekten ibarettir. tıpkı hırsızları yakalayıp, çaldıklarını iade etmek gibi...

pekiyiii... ya zabıta kuvvetleri, hepinizi kelepçe, zincir vurup demir parmaklıkların arkasına koysa... derken, siyasi zevzeğin biri de çıkıp "muhterem vatandaşlaaaaarrr... sizi kodese tıktı isek sizin iyiliğiniz için tıktııııkkkk... böyleceeeee... kimse sokakta dolaşmadığındaaaaannn... artık kimse hırsızlık yapamayacaaaaakkk... binaenaleeeeyh... artık mal güvenliğinizi ve emniyetinizi sağlamış bulunmaktayııııızzz," diye nutuk atsa, ne dersiniz?

pekiyi... ey aziz vatandaşlarım! kırk küsur milyon seçmen kardeşiniz arasında, bilemediniz dört bin madrabaz, düzenbaz, hilebaz, işvebaz, dolandırıcı var diye, tümünüze birden, hem de resmi olarak, hem de (nasıl "kanun" ise artık!..) kanuni yoldan, alenen "sahtekar muamelesi" yapılması karşısında söyleyecek sözünüz var mı? var mıydı? vardı da niye sustunuz?

haydi gidin boyanın şimdi...


---------------
(*) "memur" emir verilen, görevlendirilen. amir, emir veren. bizde malum devlet memuru vardır, ingiliz diyarında "civil servant". eh demokrasi de burada demirgırağsi zaten... eve tıkıp kelle sayma dönemi (biraz da galiba avrupa'ya ayıb oluyor diye) bitti gibi görünmekte ama üç buçukuncu dünya kendine özgü şart ve kurallarla döndüğü için, tedbiri elden bırakmamakta yarar var...
(**) marx tan uyarlama komonist jargon'un "asya tipi üretim tarzı" lafına nazire... "tarz" ve "tip" zaten üç aşağı beş yukarı aynı şeyi açıklar da...
(***) teknofilia, teknoloji sevmek... daha doğrusu, teknoloji ile gelen ürünleri sevmek. tekno-logia ise, teknolojiyi bilmek. bilerek kullannmak, üretmek...

No comments: