Wednesday, November 7, 2007

eğitim şart da...

bir an için, her türlü halk dalkavukluğu, 80 öncesinden kalma komonizma artığı hümanizma, ez- cümle postmoş saplantı ve de sulugözlük eğilimlerinden arınarak bir cinayet haberini irdeleyelim mi?

olayın drama boyutu, geride kalanların bundan sonra çekecekleri ızdırab, yeni felâketlerin bugün atılan tohumları falan gibi sosyo-psikolojik uzantıları konumuz dışı. her ihtimale karşı baştan söyleyeyim, irdeleyeceğimiz vak'anın dramatik niteliğini tabii ki kabul ediyorum; hattâ kurbanın yaptığı evliliğin "sosyal kader" olduğunu bile teslim edebilirim. ama eğer oedipus, antigone veya iphigenia değil isek, itiraf edelim ki "kader" diye yutmaya pek meyyal olduğumuz cendere aşılabilir ise, bu "irade" ile mümkündür sadece... ve de "akıl", iradenin ön şartıdır. benim itirazım da türklerin hayatında "akıl"ın tuttuğu, oldum olası da ancak bir kedinin poposunu zor sığdırabileceği kadar yerin, giderek kedi yavrusuna bile dar gelir olmaya başlamasına!..

gelelim olaya: aslen diyarbakır taraflarından a.m. rumuzlu işsiz güçsüz bey, yedi yıldır evli olduğu, akrabası, maddî sorunlar ve geçim güçlüğü yanısıra "dövüldüğü ve işkence yapıldığı" nedeniyle de dört kerre kendisini boşamaya kalktığı anlaşılan eşi z.m. hanımı, beş ilâ yedi yaşlarındaki üç çocuğunun gözü önünde tabanca ile vurarak öldürmüş. karı kocanın yaşı, haberde belirtilmemiş ama resimlerden tahmin ile 30 ya var ya yok.

trajik değil mi? ama yine de insan "trajedi ötesinde ne var?" diye de sormadan edemiyor; çünkü insan doğuştan meraklı bir yaratık ve "beyin, bilgiyi arar":

soru 1: karı, koca ve üç bebe, dönüştürülmüş bir dükkânda ikamet etmektelermiş. yani, bayağı bayağı "fakir", belki de açlık sınırının altında yaşayan bir aile söz konusu. gelgelelim; sorun 1.a)- a.m. bey ve z.m. hanım, kaçınılmaz bir geçim sıkıntısı ufukta dişlerini bileyerek onları bekleyip durduğu halde, evlenmişler. yâni, bir anlamda "sefaletlerini bile bile birleştirmişler". sorun 2b)- bu da yetmemiş, ortak gayret ile -belki- hayatlarını daha iyileştirecek kaynaklar yaratabilecekken, o kaynakları kurutmanın, en azından ertelemenin en sağlam yolunu bulmuş, çocuk yapmışlar. yetmemiş, bir çocuk daha doğurmuşlar. yine yetmemiş; bir çocuk daha getirmişler dünyaya... tayyib efendi & co. & gülsuyu iktidarına rağmen, hâlâ askerî dönemden kalma nufus kontrol hizmetleri ülkede tıkır tıkır işlediğine ve bilhassa fukaradan başvurulara ücretsiz karşılık da verildiğine göre, bu çocukları ve onlarla gariban hayatlarına ilâve edecekleri sefaleti ya bile bile arzu etmişler, ya da bunu dahi öngöremeyecek, hesaplayamayacak kadar akıldan yoksun imişler!

işteee, tam da burasııı, kaderin iradeye dönüştüğü, dramatik boyutun banal ile sıvanmaya başladığı kritik noktadır...

2. a.m. efendi, düzerek, doğurtarak ve döverek erkekliğini isbat tahtasına çevirdiği hanımını, marazî kültürümüzde bir başka erkeklik simgesi olan tabancası ile vurarak öldürmüş... iyelik ekine dikkat lütfen: tabancaile... yani, benimkini, bacanağınınkini ya da mahalle bekçisininkini ödünç alıp da işlememiş cinayeti. a.m. efendi, zâtî malını kullanmış... tabii ki de ruhsatsız olarak.
ben, uzun zamandır cinaî piyasalar uzağım, şu aralar rayici bilmiyorum da, en son 6-7 yıl kadar önce duyduğumda, uyduruk bir silahın karaborsa değeri asgarî 800 dolar civarında idi...

yâni, çoluğu çocuğu sefalet içinde, aç, bî-ilaç yaşayan a.m. efendi, iş silah almaya gelince, şak diye çıkarıp trink diye ödeyecek $ 800 dolar bulabilecek durumda imiş!.. veyâ diyelim ki, silaha miras, hediye vs. beleşten kondu; onu karaborsada satıp evine ayâline baba gibi $800lık ek bütçe yaratacağına, hava olsun diye tabancayı kendine saklayacak kadar egoist veya ruh hastası imiş.

işte tam da burası, kader diye yutmaya pek meyyal olduğumuz ahmaklığın, düşüncesizliğin, cehaletperestînin (*) ve de insancıllık kisvesi altındaki kollektif akılsızlığın (**) toplu (ve de topluma) hakarete dönüştüğü nokta.

şimdi, şapkanızı masaya koyun da bir düşünün bakalım... doğru dürüst yaşamaya kaynak bulamayan, uçkuruna da sabır işletemeyen, üremeyi statü simgesi sanan, doyuramayacağı bebeyi sokağa salıp, onun bunun sırtına saran, yine de tabanca alacak parayı toparlayabilen, garibandan bir evlad-ı vatana ve hattâ onun zavallı kurbanına ve de benzer yeni dramalarda yaşadıkları travmanın da etkisi ile rôl almaları çok muhtemel ahfadına acır mısınız, ahmaklığına ve (dolayısıyla) vahşetine bahane mi uydurursunuz, yoksa kızar mısınız?

eğitim şart efendim, eğitim şart... ama önce "eğitimli"lere...

var mı itirazı olan?

-------
(*) cehâlet sevme, cehâletten memnun olma, cehâleti kurumsallaştırma ve hattâ öğretme ve ebedîleştirme hallerinin toplamı... bu ülkede bu kadar çok bilmişlikle elele, aptallık boyutunu çoktan aşan ölümüne bir câhil kalma, bildiğinden ve bilinenden başka bilginin ve bilinebilirliğin her türlüsünü reddetme üzerine dayalı bir oluş uslûbu nasıl gelişerek, serpilerek hüküm sürmekte sanırsınız?
(**) aptal, akılsız ve ahmak her toplum için temininde güçlük çekilmeyecek eleman sınıfındadır. hattâ, ileri medeniyetin hayatı kolaylaştırma etkisi bireysel düzeyde aptallığı teşvik eden ögeler ile de doludur. ama, oralarda toplumsal sözleşme öyle işler ki, kollektif zekâ düzeyinin yüksekliği, bireysel budalalıkları tolere ve kompanse ettiği gibi; "kamusal akıl"ı arttırmakta da bundan yararlanır. dolayısıyla, ferdî düzlemde uyanık ve kurnazın, hattâ belki cin fikirlinin daha bile bol olduğu (nisbeten) geri medeniyyetlerde, sırf kollektif zekâ geri olduğu için toplumsal sözleşme toplumsal yutturmacaya dönüşür durur. kollektif zekâ bulanıklaştıkça da, geri (zekalı) toplumlarda öldürücü sonuçlarına her an bolca rastlanan ahmaklıklar, medenî dünyada kolayca önlenebilir, önlenemediği pek çok durumda da, atlatılabilir.

No comments: