Thursday, November 8, 2007

yerli hannibal lecter: sosyal şartlar ve devlet böyle yapmıştır onu...

dün, çocuklarının önünde analarını katleden bir sapıktan söz açtık. bugün gazetelerde beteri arz-ı endâm eyledi... diyarbakır'da ahmet kaptan adlı bir câni, en az kendisi kadar vahşî birilerinin dolduruşuna gelip, onların gözleri önünde, dört yaşındaki oğlunu döve döve öldürmüş, o arada 17 yerinden de ısırmış bebeyi.

sebep de (daha doğrusu, saik), beraber içtiği yaratıklardan birinin, sürekli çocuğa "piç" diye hitab etmesi ve kaptan'ı "niye besliyorsun bu piçi?" diye kışkırtması imiş...

haydi, dünkü gibi yapalım, sorularla irdeleyelim:

1. tamam, kabul, böylesine iğrenç bir câni, beraber yeyip içmek için kendisi gibilerini tercih edecektir; zaten de katliama rakıdaşlarının gazına gelerek başlamış. yâni, yanındaki insan kılıklılardan hayır beklemek baştan nafile.
eee?.. karısı eve erkek alsa, hattâ tüp değiştirmeye gelen çırağı kabul etse, dedikodudan yedi mahalleyi yerinden oynatmaya amâde onca komşu hiç mi duymamış oğlancıığın feryadlarını?
evde o sefil ayyaş taifesinden başka kimse mi yokmuş? nerede imiş çocuğun anası ki, yavrusunu terketmiş bir cellad sürüsüne? bebe "anam, anam" diye figân ettikçe, kulaklarını mı tıkamış? kendi canını korumak için öz çocuğunu mu feda etmiş?
bir diyarbakır ailesinin sadece tek çocuğu mu varmış yâni de, kardeşleri bağırıp, çağırıp, ortalığı velveleye vermemiş, verdilerse ahali duymamış?
onlar başka yerde idilerse, dört yaşındaki kurbanı neden kimse yanlarına götürüp de ayyaş câniden saklamamış?
yoksa "töre"mi girmiş yine işin içine de; şu meşhuuur mahalle baskısı bir bebenin hayatını kurtarmak için harekete geçmemiş? ancak cinayet işlemeye mi teşvik eder güzel insanların güzel ülkesinde "sosyal" etki; ya da baş bağlamaya?

2. ananın, can korkusu ile oğlandan vaz geçmiş olması imkânsız bir hipotez değil çünkü baba olacak câni, iki yıl önce de imam nikahıyla evlendiği anne türkân gezginci'nin burnunu kesmiş! gazetenin iddiasına göre de, ona esrar almadığı için kesmiş!
yâni bu herif, daha iki yıl önce bir türkiye cumhuriyeti vatandaşını silâh ile (*), kasten müessir fiil uygulayarak yaralamış! üstelik de ona bir suç işlemek konusunda yardım etmediği için...
eee? adam yaralama memlekette bu kadar vukuat-ı âdiyyeden bir suç mu olmuş ki, başkalarına da zarar verebilsin diye mi -ki, nitekim çocuğunu da öldürmüş sonunda!- tekrar sokaklara salmış zabıta kuvvetleri ve (müdâhil oldularsa) adlî makamlar bu yaratığı?

3. varsayalım ki, "sosyal şartlar" dolayısıyla burnundan olan kadın, davacı olmamış, kamu da res'en harekete geçmemiş... medenî dünyanın her yerinde, böyle bir yaralamadan sonra fiilen affedilen bir suç makinesine, eylemini tekrarlamaya yeltendiği takdirde başına hiç de hoş şeyler gelmeyeceği öyle güzel anlatılır ki, o beyinsizler bile korkudan hizaya girerler.
her halde ab uyum yasalarından olsa gerek, kolluk kuvvetlerimiz ,artık cinayet potansiyeli yüksek suçlu ve şüphelileri bir çay içirip, yollamaktalar.

4. anladık, sosyal şartlar, devletin ilgisizliği, aile başına 16 çocuğa katma bütçeden beleş bakmayı reddetmesi falan önce türkân'ın burnuna, sonra da oğlunun canına malolmuş da, niye bu tür insanın kanını donduran cinayetleri çoğunlukla doğudaki ya da doğudan gelen vatandaşlarımız işlemekte acaba? son "araştırmalara" göre kadınlara orada daha az şiddet uygulandığı (**) için olabilir mi acep?

5. medenî dünya, "cilve"yi cinayette hafifletici sebep saymak yerine, çocuklara, kadınlara, homolara; ermenilere, düşünenlere, yazarlara, sanatçılara, vs., özetle türkiye'de doğal kurban olarak katil ruhlulara hizmet eden kim varsa, onlara karşı işlenen suçları özel bir kategori (mesela hate crimes) olarak mütalâa edip, cezalarını ağırlaştırmakta.

biz de medenî olmayı düşünemez miyiz acaba?

-------
(*) kadının burnunu ısırarak koparmadı ya bu yabanî? kaldı ki, hukukun hukuk, kanunun kanun olduğu her memlekette, bu şartlarda diş de, tırnak da "öldürücü silâh" sayılır. ama biz türk'üz, mahkemelerimizden karısını öldüren kocaya "kadın cilveli idi" gerekçesi ile ceza indirimi yapan kararlar çıkabilmekte... bu kararı veren mahkeme ve karar, 301'in koruması altında. demek ki, cilvesi her ne idi ise zavallı maktul kadının, yaşarken korunmayan hukuku, katlinde de cilve affına kurban gitti.
(**) bir saha araştırmasının, türkiye'de kadına uygulanan şiddetin batıda, doğudakinden çok olduğunu iddia eden sonuçları, bugünlerde haberlerde. çalışmanın teknik ve metodik ayrıntılarını tabii ki bilmiyorum ama sonuçlarını şüphe ile karşılamam için bana çelişki gibi görünen bir temel sosyolojik garabet açıklandı bile: doğulu kadınlar, daha az dayak yediklerini söylerken, dayağı da görece dah normal bulduklarını belirtmişler... ayrıca, bir nokta daha eksik kalmış olabilir: bölgesel özellikleri muhtemelen vurgulu bir kültürel patoloji inceleniyorsa, unutulmaması gereken, "doğuda yaşayan kadın" ile "doğulu kadın"ın kültürel tanımının, mekâna bağlı tanımıyla aynı olmayabileceğidir. türkiye'nin doğusu, epeydir batıda ve kültürleriyle yayılarak yaşayagelmektedir, mâlum.

No comments: