Sunday, February 1, 2009

öfke neyse de, akıl san'attır

tayyib efendi, gûyâ türkiye'nin sesini duyurup, derdini anlatıp, sorunlarına faydalı olabilecek görüş teatîsinde bulunup ülkenin etkinlik ve prestij alanını genleştirmek üzere gittiği davos'tan hamas hususî temsilcisi sıfatı ile şimon peres'i kaatil ilan edip "fatih" sıfatı ve ahmadınajad efendinin gönülden alkışları ile yurda döndü ya; aziz milletim fütühat şehveti ile farketmese de davos toplantıları ondan sonra da sürdü.

adı üstünde "dünya ekonomik forumu"... ve de dünya denen top şeklindeki gezegenin üzerinde kapitalist sistem açısından ciddiye alınabilir, kıymet-i harbiyyesi olan (1) herkes de davos'ta konuşmalarına, görüşmelerine, temaslarına devam ettiler. eh, insanlar davos veya benzeri toplantılara genelde, ülkelerinin ve/veya kurumlarının menfaati için giderler. el-alemin meşguk davâlarını savunmaya değil...

türkiye "kamuoyu" (2) uzun zaman davos'u bir "emperyalist zenginler kulübü" olarak tuuu-kaka ettikten sonra, bilhassa turgut özal'ın başbakanlık zamanında pek bir benimsedi. arkadan sair ve şair hukûmet başları da katıldı ise de, yiğidin hakkı yiğide, türkiye'nin davos'ta özal devrinde tadına vardığı kadar şaşaa, ancak tayyib efendi, gülsuyu ve şürekânın hakikaten başarılı batıya açılma harekâtını sürdürdükleri sırada yeniden yakalanabildi.

okur yazarlar için bunun da nedeni ortada: davos, kapitalizmin "esnek" ve "adaptif" karakterinin fikrî planda bir uygulama alanı. sadece bazı mes'eleler değil, muhtemel çatışma alanları ve onların nasıl aşılabileceği gibi konuların da perspektif içine alındığı bir düşünce pazarı (3).

türkiye, hele de kıbrıs'taki emr-i vâkînin dünyadaki sistematik açısından büyük bir risk oluşturmadığı anlaşıldığından, özellikle de yunanistan avrupa içinde kesin emniyete alındığından beri, ancak kapitalizm bünyesinde, o da bölgesinde üstlenebileceği işlevler açısından değerlendirilerek davos gibi forumlara davet edilir oldu. türkiye'ye böyle bir rol biçmeyi özal başarmış, bugüne kadarki iktidarlar onun mîrasını yemişlerdi. tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâ, 11 eylül sonrasında şarka doğru bir mendirek, en azından bir köprü arayan global dalgaya da binerek, ülkenin konumunu bir kaç diş daha yükseltebildiler. yine de türkiye, davos için "olmazsa olmaz" değil, "olsa iyi olabilir" bir üye gibi kaldı

dolayısıyla, bizim hamas hususî mümessilinin "hışımla" haneyi terketmesi, davos görüşmelerinin sonu olmadı. talep esnekliği hayli düşük petrol gibi bir mala dayalı ekonomisine rağmen, gerçek rusya(lar) imparatoru rasputin vladimir putin'in korumacılığa hayır deyen nutkundan, çin'in daralan dünya pazarı yüzünden düştüğü paniği gizlemeye çalışan başbakanına kadar, pek çok önemli siyaset ve iktisat kaptanı geleceğe doğru seyir yapmanıın yöntemlerini ölçüp biçtiler

gelgelelim bu yıl, tayyib efendi hazretlerinin "haklı (!?) öfke"si dolayısıyla, türkiye hem global konularda hem de kendisini doğrudan ilgilendiren ekonomik ve siyasî sorunlarda "söyleyecek ya da dinlenebilecek sözü olmayan talî bir potansiyel merkez" konumuna geriledi.

hamas'ın bu işten kârı nedir bilmem ama geçelim bu gerilemeyi, sadece bu yıl orada dönen dolapların ve pazarlıkların dışında kalmak bile türkiye için önemli bir zarar sayılır.

benim işim türkiye yöneticilerine akıl vermek değil tabii, ama bir tarihî noktayı hatırlatayım okuyanlara: eğer o zamanlar sovyetler birliği olan rusya bir "hışım" güvenlik konseyi toplantılarını boykot edivermek gibi abidevî bir diplomatik ve siyasî budalalık yapmak yerine oturuma katılıp veto hakkkını kullansa, amerika zor çıkarırdı birleşmiş milletler'den kore'ye ortak müdahale kararını!..

öfkeyi bilmem ama akıl siyasette hakikaten san'attır!

--------
(1) bu, her katılanın kapitalist olduğu veya olması gerektiği anlamına gelmiyor tabii. sistem açısından taşıdığı ehemmiyet, negatif bile olsa, katılıma esas.
(2) doğru tâbir ile, ahalîsi tabii ki... ahalî de düşünebildiği oranda bir veya birkaç, çoğu zaman da homojen olmayan efkâr ürettiğinden, "kamuoyu" diye bir özne değil ancak nesne olabilir.
(3) hayır, fikirlerin ve tavırların birbiri ile kılıç çatıştırdıkları bir "arena" değil!..

No comments: