Sunday, January 25, 2009

organik ve organize

geçenlerde yazdığım bir post, eser karakaş'ı fazlaca ciddîye aldığım intibaını bırakacak bir havada çıkmış. bir kerre, özü itibarı ile "efemeral" (1) her hangi bir gazete yazısını veya onu baskıya yetiştirmek için zamanla cebelleşen yazarını ciddîye almak, çakmak alevini yangın sanmaktan farksız olur. ikincisi, o yazılar bilgilendirmek ve ufuk açmak havasında dahî kaleme alınsalar, en kalllavîsi ile, bir cuma hutbesi veya pazar vaazı kadar fikrî hükümleri vardır.

tabii bu eser beyin şahsını ve fikriyatını ciddîye alıp almamam ile ilgili değildir. karakaş bu vak'ada, düşünen değil, yorumlayan ve yoran kişiden ibarettir. benim onu hayra yormam da şart değildir.

mes'ele şudur: galiba antonio gramsci ancak kısmen haklıdır. üstadın deyişi ile, entellektüel, fikrî bir sistematik ya da ideolojiden gerçek anlamda veya tümden bağımsız olamaz. ya sistem ile soğuk ama yine de kopuk olmayan bir ilişki sürdürür, ya da onunla birlikte organik bir ideoloji üreticisi zümre olarak gelişir. uzun lâfı kısaltmak için budarsam, sistem her ne ise onun karşısında bulunanlar (gramsci için proleterya) da bu yüzden kendisine organik bir intelligentsia yaratma/lıdır/ya çalışır.

sonuçta biraz kabaca da olsa, gramsci öğretisine göre, intelligentsia aşağı yujarı fener-gassaray modeli üzerinden kamplara ayrılır.

gerçek tabii ki bu derece "sekter" değildir. organik entellektüelin üstlendiği misyon esasen "sistem" denilen bütünün varlığı ve bek'aı (kalıcılığı, devamlılığı) olduğundan, yeri geldiğinde o sistemin uygulayıcıları ile kıyasıya aykırı da düşmeyi gerektirebilir. sol bir entellektüel pek âlâ ilkede desteklediği sol bir hukûmeti, tozlu halı gibi silkeleyebilir. veya merhum samuel huntington gibi, gramscian organik entellektüel kavramına örnek bir bilgin, washington siyasâsını yerden yere vurabilir. maksat da o uygulamalara, temeldeki felsefenin geçerliliğini yitirmesini önleyecek uyum ve düzeltmelerin yapılmasıdır.

kaldı ki, hayatın tabiatı da bunu gerektirir. homojenite, gazze, filistin, afganistan gibi pek az tefrikata (differentiation) uğramış insanî örgütlenmelerde dahî, toplum denen karmaşık yapının mutlak özellikleri arasında yer tutmaz. toplumsal olgu ve olasılıkları her türlü olabilirlikler perspektifi ile düşünmek ile mükellef bir entellektüel ise, haydi haydi o homojenite prangasının uzağındadır.

dolayısıyla, fener'i de tutsa gassaray'ı da; entellektüel, tanımı icâbı, takımının hatâlarını, eksiklerini, vs. de, meziyetleri kadar bilmek ve en önemlisi tuttuğu takım meselâ el ile bir gol atar ise, sanki karşı takım kural dışı bir sayı atmış gibi haykırmak mecburiyetindedir.

her hal-ü kârda, entellektüel bireyin ayırd edici özelliği, bu kritik, haydi, uyduruk türkçesini de belirtelim, eleştirel yaklaşımdır. entellekt ve entellektualite olgularının dinî ve kitabî bilgi ötesine taşınabildiği, bilgeliğe, yâni feylesofîye önem atfeden topluluklarda, zihni ile kendini tanımlayan kişi, o eleştirel niteliği zâten taşımıyor ise, organik ya da inorganik, entellektüel değil, ancak okumuş (diplomé) seviyesinde değer taşır.

dolayısıyla, entellektüel, fenerli iken azıcık da mesela santos veya anderlecht'i tutabilir. bir azıcık da, çemişgezek idman yurdu'nu falan... çünkü esas olan futbol ve oyundur. takım da oyuncu da, her ne kadar esası yaşatan onlar ise de, o esasa bağlı olarak vardırlar.

intelligentsia, ancak politik (2) uygulayıcı benimsediği sistem ve bütün açısından tasvib ettiği eylemler içinde ise onun ile "muvakkaten" ve muhtemelen de miadlı bir organik bağ içine girer.

entelecent-ziya için ise, fener ya da gassaray ile organik tarafdar olmak, varolabilmenin şartıdır. oyuna erişebilmek ancak takım var ise mümkündür. dolayısıyla, benim takımın golü penaltıdan da, off-side' dan, faul yaparak veya çaktırmadan elle atması da hiç fark etmez. yeter ki gol atsın!

entelecent-ziyanın aydından sayıldığı yerde iş böylece oyunu takım ile tanımlamaya dönüşünce, mantık da matematik ve relativite ile belirlenen rasyonel endâzeden şaşar; şark kurnazlığının, sık sık da (gûyâ) hazırcevaplık kisvesine bürünen lâfazanlığı şeklinde zuhur eder. padişaha, halifeye, sultana vs. yarandığı sürece de lâfazan ihsana ve taltife boğulur. gelgelelim, meselâ bir cemil meriç, sistem açısından istediği kadar organik bir entellektüel olsun, tenkid misyonunu da alabildiğine zarif şekilde icra etsin, kenara itilip, nisyân içinde ölüp gidebilir.

o yüzden de şarkta organik de olsa entellektüel "para etmez".

entelecent-ziyadan da olsa olsa organize entellektüel diye söz edilir ki, onun da sözünü etmeye değmez... aldığı para kadar konuşur (3)

---------
(1) ephemeral diye yazsam daha kolay anlaşılırdı ama kelimenin aslı yunanca ve de türkçeye nasıl aktarılacağı konusunda bir kural olduğunu sanmıyorum. fanî desem ağır, gündelik desem de hafif kaçacak.
(2) yunanca aslından, tüm veçheleri ile şehir (toplum) hayatını kapsamak üzere kullanılmıştır.
(3) aman aman tasrih edeyim, üzerimde kalmasın... eser karakaş adı ile yazıya girdimse de belirteyim bu yorumların hiç biri onu hedef ya da model olarak benimsemiş değildir.

No comments: