Tuesday, June 10, 2008

el-hükmü lil-ekser II

vallahi istihbarat falan yapmadım, sadece el-hükmü lil-ekser zihniyetinin marifetlerini kestirecek kadar okumuşluğum var. bakın gazetelere bugün, ahmet iyimaya diye bir şarkî demokrat, üstelik de tbmm adalet komisyonu başkanı, mecliste 330 karşı oy çıkarsa anayasa mahkemesi kararlarının yok sayılabilmesini öngören bir öneride bulunmuş.

mayasının iyi olduğu soyadında iddia edilen sayın başkanın teklifi, anayasada değişiklik gerektirdiğine göre, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâ eyvallah der de, meclisten yeni bir madde çıkarırlarsa, anayasa mahkemesi devletin yapısını tamamen değiştirecek ve kuvvetler ayrılığını yürütmenin mutlak üstünlüğüne (1) teslim edecek bu kararı şeklen denetleyecek, yâni, kaç el kaç ayak parmağı kalktı, onu sayıp da hukukî mi bulacak şimdi?

hukuku parmak hesabına indirmek el-hükmü lil-eksercilerin işi zâten. bir de kendileri için anayasa yapmayı akıllılık sanan darbecilerin.

siz hiç islamî literatürde "hak" kavramına rastladınız mı ki, çoğulu olan "hukuk" düzeyine sıçrayabilsinler? sadece islâmcıların da değil, genel olarak cümle şarkîlerin zihin duvarları (2)arasında, müphem, muğlak ve metafizik bir adâlet mevhumu dolaşır sadece.

aradaki fark mı?

adâlet dediğiniz, tepeden inmedir ve ihsan faktörü içerir. adâlet, iktidârını, ilâhî kaynaklara atfeden bir hükümdar tarafından "dağıtılır". ne kadar kânun, kavanin ile bağlı da olsa, neticede keyfî bir boyut da içerir; çünkü kanun yapan da, onu denetleyen de zâten hükümdardır.

hukuk ise, insanların bireyler olarak bizâtihî o hükümdardan koparıp, res publicaya kazandırdıkları, "kamuya ait olan", "kamu malı" niteliğine dönüştükleri, sınırları matematik bir mantığa dayanarak çizilen ve toplumsal sözleşme ile belirlenen özgürlük alanlarından oluşur. dolayısıyla, objektif, net ve rasyonel olmak mecbûriyetindedir.

işte size zihin, işte size duvar, işte size kafa... medenî dünyada meclis adalet komisyonu başkanı, lâfı ciddiye alınabilecek bir kişidir; kuvvetler ayrılığı ilkesini ilgâ etmeye kalkıp, "lâf olsun, patronum da beni sevsin" diye hukuk düzenini tepetaklak çevirmeye kalkışan zihni duvarlı taşralı avukatlara (3) da o makam verilmez - irâdesi ile adam seçen kurullarda da, kimse ona oy vermez.

şaşırtmaya gelince... ilkellik, aslâ şaşırtıcı değildir. nâdiren ve kazâra iyi şeylere yol açtığı zaman bile, ondan hiç bir iyilik gelemeyeceğini baştan bilecek kadar rasyonel olabilirseniz, tabii.

--------
(1) eğer doğru dürüst bir hocadan anayasa hukuku dersi almış iseniz, bilirsiniz ki "kuvvetler ayrılığı", modern parlamanter sistemde hafiften laçka bir ilkedir. "parti disiplini"ne tâbîdir. tabii, ingiltere gibi, milletvekilinin partiye karşı seçim sistemi dolayısıyla nisbeten güçlü kılındığı toplumlarda, laçkalık daha azdır ama meselâ, bizim liderler diktatoryasına dayalı demokrasimizde, parmaklar merkez yönetim ne isterse ona kalkmak zorundadır. dolayısıyla, çoğunluğu eline geçiren bir iktidar, yasamadan istediği kararı zâten hemen hemen her zaman çıkartabilir.
(2) adında mayasının iyi olduğu iddiası saklı a-ke-pe milletvekili, anayasa mahkemesini 330 oyla by-pass etme teklifini "zihin duvarlarını aşan şaşırtıcı bir reform" diye reklam etmiş de... aslında, adam a-ke-pe li diye üstüne gitmemek lâzım, punduna getirseler sanki cumhuriyet halt fırkalılar aynı siyasî oportünizm illetinden münezzeh mi dururlar?
(3) zihin duvarlarını (hele de böyle bomba icadlar ile) aşma meraklısı olduğuna göre, zihninde duvarlar olduğunu kendisi açıklamış demektir.

No comments: