Saturday, June 7, 2008

esastan ayva yemek

anayasa mahkemesinin türbanı üniversitelerden sürgün eden kararından sonra, ali bayramoğlu, kürşat bumin, cengiz çandar vs. modeli, bize mahsus, iktidar yandaşı medyadan beslenen muhalif şarkî demokrat tayfasının tepine tepine itiraz ettikleri tek nokta var (*): mahkemenin, türbanı serbest bırakan anayasa değişikliği konusunda, denetimi ancak "şekil" üzerinden yapabilir. şekil denetiminin nasıl yapıılacağının şartları da, anayasada yer almaktadır.

anayasa mahkemesi, (gerekçesi hâlâ beklenen) türban ile ilgili kararında, büyük ihtimal ile, "laisizm ve eşitlik" ilkelerinin ihlâl edildiği kanaati ile hareket etmiş olabilir. bunun ne kadar esasa dair mütalâa veya ne kadar şeklî inceleme sayılabileceği bir doktrin tartışmasıdır. emîn olun ki, mevcud anayasamızın abukluğu da gözönüne alınınca, hukukçular için bile son derece sıkıcı bir iştir.

benim takıldığım ise, kahraman şarkî demokrat taifenin, yellim yepelek, adetâ zikr eyler gibi, "ille de şekil, esasa girme" diye feryâdı basmaları... hani sağlıksız bir paranoya düzeyine çıkmışlığım ya da "kompile teorisi" terziliğine soyunmmuşluğum yoktur amma, ister istemez aklıma takılıyor:

yâ hû, ihvanlar... "esas"tan bu korku niyedir? acap, paşaların cunta anayasasının hukuk katili dehlizlerinde bulup sarıldığınız, matematik bir hukuk anlayışına göre de anayasa mahkemesini çankaya 2. noteri düzeyine indirgeyen şeklî denetim ile sınırlama maddesine bu ibâdet raddesine varan saygınız nedendir?

sakın, mahkeme esâsa dalacak olsa, zâten değiştirilen maddelerin laisizm ihlâli, eşitliğin bozulması, devletin niteliğinin değiştirilmesi vs. nedeni veya gerekçeleriyle kafadan iptâl edileceğini farketmeniz olmasın? (**)

---------
(*) bu noktaya "liberal" anayasal hukuk uzmanları (meselâ serap yazıcı) da şerh koymakta. bu arada, meselâ sami selçuk da mevcud yasal sistemin hiç bir şekilde türbanı yasaklayan bir hüküm içermediğini iddia etmekte. aihm ise, türk devletini türban davâlarında hep haklı görmekte...
(**) anayasanın tuhaf lâfzına yumulup da, ruhunu kaale almayan şarkî demokrat hukuk anlayışı ile bağdaşmam mümkün değil. bu, türbanın yasaklanmasını istediğim anlamına da gelmez. türk, şark ve şarkî demokrat işi, çarşafın sokaklarda serbest dolaşabildiği ama birbirine sarılan gencecik sevgililerin dövülüp, tutuklandıkları, "yeni şafak" tarafından simgelenen zihniyetin himâyesinde, islâm ile mahdud değilse de belirlenen bir özgürlük projesi de, bana göre, en azından şarkî demokrat mentalite kadar itici.
ne yazık ki, hürriyet deyince zihin ufku türbanı ve ibâdeti aşabilen, dînin ya da "mahalle"nin değil, bireyin seçim ve irâdesini, özgürlüğünü, bu arada tabii, aşkı, sevgiyi de kâbe belleyecek bir toplum ve hukuk özlemi de, maalesef, türkiye'nin bu asırdaki değişim ve medeniyet öncelikleri arasında yer almamakta galibâ...

No comments: