Friday, May 23, 2008

mehterân

yunanistan dönüşü bugün niyetim hoş bir şeyler kaleme almak idi ama memleketin genel havası yanında bizim bilgi üniversitesinin atmosferi de doğrusu hiç şevk verice değildi.

her yıl bu dönemde bizim tullâb, mektebin bahçelerinde mayfest adı verilen bir dönem sonu eğlentisi düzenler. tabii, toplumumuzda eğlenmek "ne kadar çok kişiyi, ne kadar yüksek ve rahatsız edici gürültü ile tâciz edebiliriz" sorunsalının tatbîkinden ibâret anlaşıldığından, tantana ayyûka çıkar.

bu mayfestte benim yedi yıldır ilk def'a şahit olduğum ve iğrenç bulduğum bir uygulama da yapılarak, eğlentiye bir mehter bandosu getirildi.

garfucius da oturup aşağıdaki metni yazdı ve cümle üniversite çalışanına yolladı. her halde mesaj yöneticilere de ulaşmıştır. yazıyı buraya da, sadece harf yanlışları düzeltilmiş olarak aktarıyorum ki, başkaları da cehâlet seviyemizin vehâmeti hakkında fikir sahibi olsun.

***
böyle bir pespâyelik neden gerekli görüldü ve de okul idaresi ne gerekçe ve mülâhaza ile müsaade etti ise (1), el’an, kuştepe kampus bahçesinde mehter takımı, tam kıyafet içinde, yahşi kadem yürüyüp, cenk şarkıları tegannî ederek konser vermekte.

hani 29 mayıs falan olsa belki bir kulp bulabileceğim de…

yakın siyasî tarihimiz boyunca (önce demirel ve adalet partisi, ardından da ondan parsayı kapan erbakan ve muhtelif partileri, son olarak da memleketimizi en kâmil şekilde idare eden A-Ke-Pe vs.nin şahsında) tutu(nu)cu siyasî görüş ve örgütlerce sesli sembol olarak benimsenen mehter, o ideolojik çerçevede, “bir zamanlar islâmın sancağı altında cihâd eyleyerek kâfire diz çöktüren yeniçeri ile âleme kabûl ettirilen devr-i azamete duyulan özlem ve özenmeyi tecessüm ettiren, kanaatimce de, hele bu devirde, içerdiği çağdışı militarizm, iki ileri bir geri tempo ve “ürkütme, korkutma, kaçırma” amacına yönelik vâveylâsı ile maskaraca bir “show”dan ibarettir. hatırlatayım, geçenleri cennet vatanımızı teşrif ve teshir eden majeste II. elisabeth hazretleri de bundan önceki (1971?) ziyâretlerinde mehterden irkilip reginal zarafetleri haleldâr bile olmuştu.

bu pespayelik için, tarihimizden menkûl “millî” bir yüceltme (sublimation) arayıp, şanlı fütûhat geçmişimiz edebiyatı ardında (illâ ki) bulan da varsa, bile ki mehter millî falan değil, kurduğu siyasî alyanslar itibarı ile, daha çok dinî, üstelik de çoğunluk, mürtecîdir.

yok, birileri, günün modası icâbı, dilinden bile faydalanamadığı osmanlı’nın karmakarışık kültür yumağından, bula bula bu antika militarist pespâyeliği bulabildi ise, sadece cehalet düzeyleri somutlaşmaktadır; o kadar.

yeniçeri, hele ki 17. asır başında padişah 2. “genç” osman’ı, üstelik, bazılarına göre de, önce tecavüz edip, katl eyledikten sonra; en aptallarca bile anlaşıldığı üzere, yoz, sömürücü, rüşvetçi ve zararlı bir kurum hâline dönüşmüştür. ahmed-i sânilerin, nevşehirli ibrahim’lerin, şair selim’lerin, koca alemdar mustafa’ların (ve daha nicelerin) mâkûs talihlerinin müellifi (hadi foucault’ca yazayım daha çok anlayan çıksın: auteur), yeniçeri nâm o habîs ocak olagelmiştir.

yeniçeri ocağı, 17-19. asırlar arasında osmanlı’da yapılan her türlü yenileştirme, düzenleme, estetik, modernizasyon ve medeniyete ayak uydurma girişimine, istisnasız ve kanlı şekilde karşı koymuştur. bunu yaparken de, islâmî akîdeleri kendi menfaatine payanda eden yorumlarla yola çıkmıştır. yozlaşan ve habîs bir tümöre dönüşen yeniçeri’ye bu iki asırlık ihânet süresince hep din ulemâsından gericiler destek olmuştur. evet, yeniçeri ocağı, osmanlı’nın çöküşünde en büyük rolü deruhte etmiş, irticâ ile beslenen bir ihânet ocağından başka bir şey değildir.

nihayet, yunan istiklâli sırasında, üstelik daha harp bile tam bitmemişken, sultan II. mahmud’un dirâyeti sâyesinde yeniçeri ocağı lâğvedilebilmiştir. yeniçeri, ocağı düzeltmeye “yeltendiği” için linç edilen genç osman’dan beri her seferinde olduğu gibi, Mahmud’un modern bir ordu nüvsei olarak eşkinci sekbanı kurmasına da kazan kaldırınca, padişah bunu “huruc alessultan” ilân etmiştir (2). yeniçeriden artık dinî ulemâya bile gınâ geldiğinden, şeyhül-islâm da fetva verince, şehir muhafızları ve eşkinciler, önce top ateşi sonra piyâde harekâtı ile yeniçeri kışlalarını târ-ü mâr edip, yakaladıkları her bir üyesini de kılıçtan geçirmişlerdir. en az 20 bin âsî yeniçeri ilk hücumda, kimilerine göre 80 bin, kimilerine göre de 150 bin kadar asker de, müteâkib üç gün içinde, şehirde sindikleri köşelerde yakalanıp, resmen itlâf edilmişlerdir.

bu tarihte eşi görülmeyen, bir monarkın kendi ordusunu (3) küllîyen yok ettiği, tuhaf bir katliamdır ama pek çoğunuzun mâlûmu üzere, osmanlı-türk tarihine “ak’a-i hayriye” (hayırlı olay) diye geçmiştir. yeniçerinin yok edilmesine enderûn talebesinden, kadınlar da dahil pây-i tahtın ekserî ahâlîsi de gönüllü olarak ve aktif biçimde katılmıştır. yâni, populer anlamda, vak’a-i hayriye bir “karşı darbe” (counter coup) de sayılabilir.

demem odur ki, bugün, medenî türkiye’nin medeniyet “ocağı” bir üniversiteye, üstelik de bilgi’ye, bâhûsus ve muhtemelen ücreti mukâbili dâvet edilen “show”un o maskara ve pespâye nesnesi; müseccel mürtecî taifenin sesli ve görsel simgesi, mehter takımının aslı yeniçeri, osmanlı’da bile geri, gerici, yıkıcı, bozucu ve yoz olmayan ne kaldı ise, onlar tarafından dahî, lanetlenmiştir!

her kim, mektebin bahçesinde, bu pespâyelik ile beyinlerimize tecâvüz etmeyi mârifet saydı ise, ol cühelâya da selâmım olsun buradan. sâyelerinde encâmımız osmanlı’ya benzemez umarım…

hiç cehâlet olmadan irticâ olabilir mi zâten?

------
(1) mezuniyet “eğlence”leri konusunda öğrencilerin gürültü, curcuna ve tantanasına fazla müdahaleyi ilke olarak benimsemediğinden olsa gerek,
(2) mehterperver osmanlı özentileri öyle hainlere hasret çekeceğine bu kelimelerin anlamını öğreneydi derdim amma, genç nesil için söyleyeyim: padişaha karşı çıkma, isyan.
(3) bazı müellifler , II. mahmud'un bizzat sancak-ı şerifi kapıp yeniçeriye savaş açan askerin başına geçmek istediğini de yazarlar. ben tarihçi değilim, meraklısı araştırsın

No comments: