Saturday, October 18, 2008

pe-ke-ke ve beraber yaşayabilmek

şu anomie yazısının devamı yine bekleyecek korkarım. bugün onunla doğrudan ilişkili, ne zamandır kafama taktığım bir konuya değinmek istiyorum; "türklerin bir arada yaşayabilme kaabiliyeti" sorununa...

önce şu noktayı belirteyim: benim öngörebildiğim kadarı ile, padania modeli, "biz bu sefil bölgeleri, aç, bî-ilaç garibanı neden besleyelim kardeşim? gönderelim gitsinler başımızdan!" deyebilecek (1) bir siyasî hareket üstünlük kazanıp, asker-sivil devleti de ikna edemedikçe, mîsâk-ı millî + hatay'dan oluşan türk egemenlik alanından pe-ke-ke veyâ başka bir kürt örgütünün toprak koparabilmesi im-kân-sız-dıııır!..

işin aslına bakarsanız, gûyâ ortaya ilk çıktığı 1984 dolaylarından (2) bu yana, pe-ke-ke de kalkıp, "biz türkiye'den kopmak istiyoruz" nev'inden bir lâfı nammusu ile etmemiştir.

tamam, hareketin yönü, eylemlerinin niteliği, ayrılıkçı (secessionist); hattâ kuzey ırak'taki son dengeler oluştuğundan beri bir ölçüde de iltihâkçı (irredentist) niyetlerin bir ölçüde beslendiği izlenimini kısmen vermektedir; gelgelelim, resmen, örgüt adına konuşanların hiç kimse, böyle bir siyasî hedef bildirmiş değildir.

zâten pe-ke-ke de siyasî bir kuruluş, bir kürt "halk kurtuluş ordusu", hattâ bir terör örgütü falan da değildir. doğrudan doğruya, su katılmadık bir suç ve katliam çetesinden ibarettir.

anahtar mes'ele de şudur: pe-ke-ke denen cinayet ve suç şebekesi, tarihin en eski, en kritik ve en kârlı ticaret ve kaçakçılık kanallarından birini, mezopotamya-zigana hattını fiilen kontrol etmekte ve buradan tamamen illegal ve gayri-meşrû bir servet tedvir etmektedir (çevirmekte, döndürmektedir).

her iktisadî amaç güden suç örgütü gibi, pe-ke-ke de etnik çerçevesinin dışında da etkinlik kurmak, ittifaklar oluşturmak zorundadır. zaman zaman "bölücü örgüt" ile devlet kuvvetleri arasında, sivas ya da gümüşhane gibi, kürt nufusun ancak yakın dönemde göç ile yerleştiği ve çok küçük bir oran arz ettiği yörelerde yaşanan "çatışmalar" da, pe-ke-ke denen şebekenin gerçek faaliyet alanını gâyet açık göstermektedir.

pe-ke-ke, etnik kaynak olarak zayıf kaldığı bu gibi bölgelerde maliyeti düşük serdengeçtileri safına katmak üzere başka sosyal bölünmeleri ırgalamaktan, meselâ alevîleri kavga içine çekmeye çalışmaktan geri durmamaktadır. sözde, memlekette sosyalist devrim (!!!) yapacak dev-yol artığı "halkın teferruatı" bazı diğer siyasî kisvelisuç örgütleri, pe-ke-ke'nin mezopotamya-zigana hattını işler tutmakta eş menfaat gözeten ortakları arasındadır.

ve pe-ke-ke, asker öldürmek sûreti ile, iç savaş ile, câniyane yöntemler ile, kaçakçılık vs. ile olduğu kadar, çok büyük ihtimalle muhtelif siyasî ve sosyal, belki de bazı bürokratik ve maddî-malî ilişki ağları aracılığı ile de fiilen ciddî ölçekte etkili olabildiği bu altın yumurtlayan devekuşuna mâlolacak bir sahte (3) "bağımsızlığı", maazaallah, ankara gönüllü vermeye girişse dahî red edecektir!

bu hatttın kullanımından edinilen servetin dağılım şeması, eğer çözüldü ise veyâ çözülebilir ise, doğudaki şiddetin önüne geçmek o zaman mümkün olabilir. tabii, ciddî ve kararlı bir siyasî irade de, kanlı kanunsuzluk yerine hukuk ve kurallı demokratik yaşam düzenini ihdas etmeyi arzular ise.

bu şart da, pe-ke-ke ve şiddet senaryoları kadar, iç egemenlik örüntülerinin tümden yapısal değişikliklere uğraması demektir.

pe-ke-ke, elbet de amerika'dan, gücü yeterse, uganda'ya kadar bölgeye kaşık atmak heveslisi her gücün taşeron bozguncusu olarak "ücret mukâbili" görev(!) üstlenmeye hazırdır. ama ufku 19. asır diplomasi manevralarını aşabilmekte en az türkiye kadar yavaş, ermenistan, biraz da rusya gibi "düşman desteklemede mütekâbiliyet" boyutunda mahpus bölge politikası yürüten birimler dışında, bir çeteyi doğrudan siyaset ögesi haline yüceltecek "devlet" pek çıkmaz. o yüzden, a.b.d.'nin veyâ başını çektikleri evrensel birliğe üye olalım diye yola çıktığımız almanya ve fransa hukûmetlerinin pe-ke-ke'ye destek oldukları, türkiye'ye gizlice ve sinsice düşmanlık ettikleri gibi iddialar, komplo teorisi düzeyini pek de geçemez.

pe-ke-ke, başlı-başına bir kürt mes'elesi değildir ama türkiye'nin hukuk ile bir türlü bağdaşamamış siyasî yapı ve geleneğinin kürt mes'elesinden de kan emen bir türevidir. cinayet ve katliam ile edindiği yasadışı ticarî ve malî kazançlarını, ekonomik gücü ve siyasî söylemiyle süsleyerek, belli coğrafî yörelerde ve toplumun ülkenin her yanına dağılmış kürt kesimi üzerinde bir tür sosyal hâkimiyet kurmakta kullanmakta, bu hâkimiyeti de aynı döngünün sürmesi için denkleme geri döndürmektedir.

ve türkiye, şu aralar, bu denklem açısından kritik bir tecrübeden geçmektedir. dünya bir tür malî-iktisadî yeniden yapılanma içindedir. dönemin galiplerini, iktisadî açıdan birbirine yakın, akraba iki unsur belirleyecektir: sermaye, yâni, en kaba formu ile para ve de teknoloji.

türkiye gibi devletin orantısız ağırlığı dolayısıyla topal gelişmiş, cücük kadar sermayesi ile sıçrama yapmaya debelenen bir ekonomide, teknoloji acil çözüm olamayacağına göre, kriz ile baş etmenin yolu, "taze para" yakalamaktan geçer. kavram sermayeden paraya dönüşünce, kaynağı belirgin olmayan servetlerin malî sistem içine çekilmesi de hukuku özürlü bir yapıda, meşrû bir çâre dahî sayılabilir (4).

amma ve lâkin, yurtdışı bankalarda ikâmet edip de, bilmem kaç senedir zâten türkiye'nnin bol keseden dağıttığı faiz ile büsbütün şişen o serbest radikal para, pek âlâ pe-ke-ke gibi radikal çetelerin gizli hesaplarından da yurda doğru yola çıkabilir.

ve de, pe-ke-ke ile mücadelede 30 senedir ancak yükselen ordudan şikâyet sesleri, iktisadî-sosyal sıkıntılar ile bileşince, ister istemez de askerî harcamalara verilen öncelik ekonomide yaşanacak kaçın ılmaz zorlanmalar ile birleşince, farklı kamu siyasî tepkilerine de yol açılabilir.

en önemlisi; iç kamp ayırımları, son bir ayda altınova'dan adana'ya kadar yayılarak zuhur eden türk-kürt topluluklar arasındaki vuruşma, kavga ve şiddet, iktisadî buhran döneminde artma eğilimi gösterebilir. her zaman olduğu gibi, bu sorun(lar) muhtemelen halının altına süpürülmek istenecektir ki, bu da bir sorundur.

kaldı ki, linç üzerine sosyolojik çalışmalardan beri bilinen bir toplumsal eğilim de kendini gösterebilir: ezilen, yoksullaşan ve güven hissini kaybeden özellikle de alt ve lumpen sınıfların hırslarını kafalarında mevcut bir dış grup ya da moda deyimiyle "öteki" üzerine yoğunlaştırmasıdır. ekonomik kriz, dinden, mezhepten, siyasetten tnik farka, toplumsal bölünmelerin somutlaşmalarını hızlandırabilir. sonuçta, pe-ke-ke denen çetenin tetiğini çektiği olaylar, içine daldığımız konjonktür şartlarında, türkiye toplumunun "beraber yaşayabilme sınavı" olarak yansıyacaktır.

çünkü, tamam türkiye'nin pe-ke-ke yüzünden coğrafî olarak bölünmesi (acaip bir takım işler dünyayı alt üst etmez ise) imkânsızdır; evet ama, aynı coğrafî yüzey üzerindeki insanların birbirleri ile yaşamayı becermeleri de gittikçe zor hale gelmektedir. esas sorun da budur.

------------
(1) sadece bir niyet değil, irâde, hattâ iktidar da gerektirdiği için "deyecek" yerine "deyebilecek" yazdım; yoksa kimseye ya da kadere falan meydan okumuyorum.
(2) gûyâ 1980lerde ortaya çıkan pe-ke--ke, değişik formlarda 1960lardan beri dile getirilen bir kürtçülük hareketinin devamıdır. 1970lerin "halklara özgürlük" sloganları ve "sol" kesimde zuhur eden kürtçü sayısız fraksiyon, bu sürecin bir başka boyutudur. değil 12 eylül, 12 marttan önce bile, kürt öğrenciler bankalardan öğrenim kredisi çeker ve geri ödemezlerdi. nasıl olsa kürt devleti kurulacak, onlar da türk devletine kazık atarak borçtan sıyırmış olacaklardı!..
(3) bir kürt bağımsızlığı, bağımsız bir kuzey ırak kürdistan'ına iltihâk etmedikçe ancak "sahte" olacaktır. o ise, doğrudan yalandır. ama bu ayrı konu.
(4) nitekim, daha önce turgut özal veya tansu çiller gibi öngörülü "lider"lerin üstüne atladıkları bu "çâre", tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâ hukûmetince de malî bunalımda ilk akla gelen tedbirler arasında zikredilmiştır. geçmiş uygulamanın netice ve verimi ortadadır. bakalım işin içine mütedeyyin kadro karışınca ne değişecektir?

No comments: