Wednesday, August 13, 2008

memesinden emen süt çocuklarını tanımayabilen dev anası iktisadiyâtı

inşaatçılık, aslında bir "sektör" falan değildir. "müştak" (*), yânî, iktisadî hayatın diğer alanlarındaki faaliyetin ve nüfus hareketlerinin sonucunda beliren talebe göre ortaya çıkan bir sanayî ve üretim koludur, o kadar... inşaat, ancak ekonomi bünyesinde yer alan, kendi içinde ve kendi için üretim yapan başka sektörel birimler belli bir verim seviyesine ulaşıp, üretim ve yaşama mekânları alanında bağımllı bir talep yaratacak artık değer üretebilirse, anlamlı şekilde işleyebilir bir daldır.

pek âlâ da, inşaat türkiye'de neden "sektör" yerine konulur o zaman? hattâ, "çoban" lakablı, köyden gelme cumhurun başı süleyman demirel'in bile ifade edegeldiği üzere, ekonomi için "lokomotif sektör" diye anılır?

dikkat ettiniz mi? köy ve kırsaldan şehir denebilecek bölgelere ilk akınlarla, taa cumhuriyet öncesinden başlamak kaydı ile, inşaat denen "sektör" bünyesinde meydana gelen patlamaların hepsi, ciddî ekonomik bunalımların arefesinde yaşanmıştır.

kriz, türkiye ve (muzu üreten ya da bizim gibi ithâl eden) sair cümle muz cumhuriyetlerinde, ortalıkta aslâ doğru dürüst "sermaye"ye dönüşemeden dönüp, dolaşıp duran "para"nın, gidecek yeri bulamamasından kaynaklanır genelde.

"para" ise, meselâ, ya1950lerdeki gibi, ziraat gelirindeki tuhaf ve iktisadî doğaya aykırı gelişmeler sonucu fırlayan artışların, kâh turgut özal devrindeki gibi, türkiye'den bir şekilde kaçan/kaçırılan çoğu aslen yerli kaynakların yabancı sermaye kisvesi alltında geri transfer edilmesi, veyâ, özal'ın 80lerdeki çoğunluk hukûmetlerini izleyen derme çatma koalisyon iktidarlarına damga vuran envâî yolsuzluk cukkalarının "piyasaya" intikâli sonucu zuhur eder.

memleketin tamâmen siyasete dayanan iktisadî bünyesi, bu başıbozuk paranın gerçek bir kapitalist düzendeki gibi, tasarruf-yatırım-üretim-tüketim-tekrar tasarruf vs. döngüsü içinde değerlendirilmesine izin vermez. o şartlarda da, ortaya inşaat gibi oyun alanları çıkar.

kısacası, sermaye kıvamına aslâ ulaşamayan para, inşaat, toprak, arsa vs. gibi "spekülatif" niteliği yüksek mallara yönelir. gelgelelim, bu para bastırma işine iktisatta "plasman" denir, yatırım değil. yatırım, nedret (2) dolayısıyla kıymet kazanmaya dönük bir faaliyet değil, üretim yolu ile doğayı dönüştürme ve artı değer yaratma girişimine verilen addır.

para taşa toprağa yatırılınca da, zâten nâzik piyasa, susuz kalmıış toprak gibi, likidite (cash, nakit) darlığından doğan krizlere yuvarlanıverir, tabii. taa ki, yeni bir garabe taze para veya cukka kaynağı keşfedilene kadar.

azıcık sağına soluna bakan, vicdânı ve gözleri sağlam, asgarî estetik bilinci ile donanmış herkesin farkedeceği üzere, inşaat, doğayı dönüştürmekten çok, sömürmeye, bozmaya, kirletmeye, tüketmeye, yok etmeye yönelik bir faaliyettir. özellikle de, cennet vatanımız, beton ve betonperestler cenneti türkiye söz konusu ise...

dünyanın pek de itibarlı olmayan, bîl umum muz cumhuriyetleri, iktisadîyatlarını doğayı dönüştürerek değil, imansızca sömürüp, talan ederek sağlayan toplumlardır. bunların başında, petrol üreticisi yakın şarkîler (rusya da dâhil) ve sağda soldaki, madenleri çıkarmak için toprağın bağrını deşen, tropik ormanları berhavâ eden, her kujmsala beş otel dikmeyi turizm zanneden vs., petrol fukarâsı benzerleri yer tutmaktadır.

türkiye, petrol gibi bir avanta gelir kapısından mahrum olduğu için, iyi kötü, çalışıp, akıl ve emek kullanıp, kısmen doğayı dönüştürme yolu ile yaşayan bir ekonomi geliştirme konusunda, az da olsa yol alabilmiş yegâne az gelişmiş ülke sayılabilir... ne yazık ki, devlet ağırlığı altında ezilen politik-ekonomi, gerçek bir liberal iktisat-siyâset-hukuk ve kültür rotasına giremediğinden, daimâ, rant ve spekülatif kazanç, üretimden elde edilenden üstün olagelmiştir. boğaz'da, çankaya'da ya da bayraklı'da zamanında, çoğu kerre de, hak gaspı yoluyla kapatılan, bir gecekonduluk arsanın marjinal kazancı, bir fabrikanınkinden insafsızcasına fazladır, meselâ...

yânî, türk ekonomisinin lokomotifi denen inşaat işi, tık nefes olması bir yana, kendini bile zor taşıyabilecek kadar güçsüzdür. inşaat "sektör"ü, türkiye'nin sadece doğasını değil, yatırıma ve üretime aktarılacak ekonomik kaynaklarını da yıkıp, yozlaştırıp, yutan çirkin bir bir dev anasıdır.

üstelik, masallardakinin aksine, bu dev anası memesinden süt emenleri de zaman zaman midesine indirmekten hiç çekinmez.

haaa, bir de dünya şeffâfiyet örgütü (world transparency organization) ve yolsuzluk gözlemcileri (corruptioon watch) verilerine göre, tüm dünyada, kara parayı temizlemekte yararlanıılan başlıca iki "sektör"den biri de, inşaat olarak belirtilmektedir.

öteki mi? turizm tabii...

âşinâ gelir gibi mi oldu? allah allaaaahhh...

buyurun şimdi, bu lokomotifin katarına alalım sizi de... vagon-restoran şu tarafta...

----------
(1) haydi, zamâne türkçesi ile söyleyelim, müştâk, "türevsel" anlamına gelir. yânî, ağacın gövdesinin yanlarından çıkan, çalı inceliğinde, tâze dallar gibi türeyen... lâf aramızda, ağacın selâmeti için pek de her zaman hayırlı olmayan o dallara da "palandüz" denir.
(2) kıtlık, nâdir olma hâli. ender bulunur ekonomik kaynaklar, ya üretime ya nedret doğacağı beklentisi ile spekülasyona aktarılarak kazanca dönüşür.

No comments: