Sunday, July 13, 2008

kenef kapağından mülhem

ege seramik dizayn ve imâli, foça tipi payandasız kenef kapağı mâcerâmın ardından, hürriyet'in otomobil ilâvesinde bir yazı çıktı... gûyâ, türkiye'den teşvik görmediği için çekoslovakya ve polonya'ya kaçan otomobil üreticileri, çalıştıracak işçi bulamadıkları için pişman olmuşlar. "gûyâ" diyorum, çünkü her ne kadar, bu işletmelerin tepelerindeki adamlardan da çıksa, bu tür lafları gargara yapmadan yutmamakta faide vardır, çünkü amaç genelde gaz vermektir. tabii, türk'ün türk'e türkçe türk propagandası tandansı muvacehesinde, söylenenlerin güzîde türk matbuatına nasıl aksettiği gibi konular da, şüpheciliğimin caba yanı...

işin doğru bir boyutu da var. üzüm, incir, sümerbank postalı ve yüzde yüz yerli amerikan bezi imalatını aşıp, görece çok daha hi-tech otomobil ihracatı işine soyunduğumuz gerçek. gelgelelim, bu da mârifet değil... çünkü, nihâî ürün ne kadar hi-tech olsa da, öz itibârıyla ağabeyden karddeşe geçen palto gibi hand-me-down teknoloji içeren üretim süreci, görece emek yoğun kaldığı sürece; madde bir, ülke ekonomisinin dünya nisbî sıralamalarındaki yeri pek değişmemekte; yâni, türkiye elli senedir falan, üç aşağı beş yukarı dünya sıralamasında aynı konumlarda dalgalı denizde sandal gibi inip çıkmakta (1). madde iki, teknolojiyi belirleyen, yâni, en doğrudan ifâdesi ile, işi düşünen, atı alıp, değil üsküdarı, bering boğazını da geçmekte...

demek ki neymiş, kenef kapağı dizayn edemeyen, otomobilin de ancak şemada gösterilen vidasını sıkabilirmiş.

demek ki neymiş? leonardo da vinci boşuna anatomi ve fizik çalışmamış.... demek ki neymiş? geçtim leonardo yetiştirmeyi, elli yıldır eli yüzü düzgün cami bile yapamayacak kadar san'at ve görgü fukarası toplumlar, kenef kapağının neresine payanda konacağını bilen dizaynerler bile yetiştiremezmiş.

demek ki neymiş? bir memleket ahâlîsi, 500 küsûr çeşidin piştiği koca bizans-osmanlı mutfağının ancak dürüm sektörüne belki bir de kötü salçalı kuru fasulye-pilav faslına sahip çıkmayı becerebilir, "cuisine"i kebab ocakbaşına indirger ise, o memlekette otomobil yarışçısı da çıkmazmış.

demek ki neymiş? bir tek mugannî veya mugannîye, "bir tatlı huzur almaya geldik kalamış'tan" şarkısını doğru makâm ile icra edemez, mimarî profesörü istanbul manifaturacılar çarşısı denen acaip, karmaşık ve karışık ve kullanışsız olduğun kadar da sevimsiz beton yığınını modern sanat eseri ilan eder (2) ise...

yıl üstüne yıl, en az yarım asırdır, senede sekiz-on kişi başına sadece bir kitap basılırsa...

insan denen hayvan kendi zihnine o kadar yabancı düşermiş ki, kıçını nereye koyacağını bile hesab edemezmiiiişşşş.

şimdi edin bakalım bu kenefin içine.

--------
(1) lutfen bana "dünyada bilmemkaçıncı ekonomi olduk," diye türk'e türkçe türk propagandası davulu çalmayın. padişahın büyükbaşlarının adedi üzerinden yapılan zenginlik klasmanları çooook geride kaldı. sadece şu kadarını hatırlatayım, teknolojik atılım yaparak türkiye'nin önünde uçurum atlayan, meselâ irlanda'ya giren aktif, reel kapital, çişini tutamayan bebeler de dahil olmak üzere, kelle başı 10 bin eurodan fazla!
(2) aman aman... bizim hacılar unkapanı'na (süleymaniye mi desek?) "osmanlı evleri" diye zırva bir avanta yerleşimi projesi de uydurmuşlar, imç yıkılıp yerine yapılacakmış. sakın o acaipliğe yandaş olduğum falan sanılmasın. abukluğun, çirkinliğin islamî ya da cumhurî modernist olması, şer niteliğini değiştirmez.
bence, imç imha edilmeli, yerine istanbul'un, ve hele de, o havalînin en gerçek ve en büyük ihtiyacı olan bir yeşil alan, kocaman bir park yapılmalı.
imç'deki ithal dokumalar ve "gupir" kumaşlar ve onları ilân eden pankartlar arasında kaybolmuş mevtâ sanatçıların eseri, resim ve heykeller de o parkta sergilenmeli...
böyle bir öneri, bazıları şehir yöneticisi mevkîini de işgal eden yüzlerce avantaperest betonperverimiz için muhterem vâlidelerine hakaret etmek kadar korkunç gelebilir ama, eh insâf edin canım, dünyanın en pahalı gayrimenkûlü manhattan'ın göbeğinde yüzlerce park var da, istanbul'un, üstelik tam da bizans ve osmanlı geleneklerinin kesiştiği noktasında, muhteşem bir yeşil alanı niye olmasın?
hem unutmayalım, beton oksijen üretmez, su tutmaz.
ağaçlar otlar, çiçekler ise, böyle hayırlı işler yaparlar.

No comments: