artık yaşımız arkadaş, akran ölümlerini hayretle karşılayacak kadar genç değil ama "eh, vakti gelmişti gayri, allah taksirâtını affetsin," diye tevekkül eylemek için de çok genç.
üstelik kâzım'ın püsküllü belâsı kanser yüzünden yaşadığı her günü, başta o, kâr saymada idik.
ama kâzım kaptan ölümün ufkuna aptal bir âlet yüzünden yelken açtı, o anlı şanlı rakîbi, ciğerlerinin yarısına konduğu halde sırtını yere getirdiği kanserden değil.
oğlu askere gittiğinde, kendisiyle dalga geçmişti, "ulann, iyi bir yere gitsin diye torpil yaptırdım gûyâ, adam kars'a düştü," diye.
kâzım'ın ciğerine ateş de o dünyanın öbür ucu kars'ta, düşmüş. sevinç hanım için eve koydurduğu air conditioner karşısında uyurken üşüyen, zayıf düşen ciğerlerine. kaderin kazığına bak...
benim "anjin makinesi" diye kat'iyyen kullanmadığım, kimseye de tavsiye etmediğim, ne yazık ki, aziz milletimin de, kötü mimarî dolayısıyla yurt çapında hava, su, ekmek gibi benimsediği o cihaz, bir beşinci kol ajanı gibi, kâzım'ı arkadan bile değil, göğsünden vurmuş.
eh, şimdi ufuktan meleğim süzülerek gelirken kâzım dümende olmayacak, yanında muhtemelen, sulhi ile. birbirimizi son selâmetlediğimizden beri kaç gün geçmişti ki şurada?..
yelken derken, kanat açtı kâzım kanat... selâmetle uçsun ruhu şimdi denizlerin üstünde.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment