emile durkheim 19. yüzyılın sonunda sanayi ve şehir toplumlarının dayanışma (solidarité), yâni bir arada yaşama yöntemlerini incelerken, "modern", veya onun deyimiyle işbölümünün hayli yaygınlaştığı, insanî ilişkilerin bire-bir ferdî düzlemlerden, anonim bir kollektivite doğrultusunda genleştiği, kompleks "organik" sosyal örüntülerin ortaya çıktığı insan topluluklarında bireylerin birbirlerine karşı nasıl davranmaları gerektiğine dair benimsedikleri normların etkinliğinde bir erozyon yaşandığını, kimsenin bir başkasının nasıl davranacağından emin olmadığı bir sosyal ortamın oluştuğunu gözlemiş ve kuralların geçerliliklerini az, çık ya da tümden yitirdikleri bu hale anomie (1) adını vermiş idi (işbölümü, 1893; intihar, 1897).
anomie, "köylü" diye niteleyebileceğimiz, az ayrışmış, iş bölümünün pek gelişmediği "mekanik" dayanışmanın egemen olduğu toplumsal birimlerde görülmemekte idi. em>köylüler, görece az sayıda, ahlakî boyutu, yaptırımları ve dayanakları baskın, kesin, mutlak ve çok daha bağlayıcı normatif silsileler çerçevesinde, basit ve sâde kalıplar içinde ilişkilerini yürütmekte idiler. dolayısıyla da, anomie yaratan belirsizliklere hayatlarında fazla yer kalmamakta, rastlansa bile, anomik bunalımlar daha düşük yoğunluklarda yaşanmakta idi.
amerikalı sosyolog robert king merton, durkheim'dan hareket ile, anomie kavramını, ortak toplumsal amaçlar ile o amaçlara ulaşmak için meşrû kabul edilen yollar/ araçlar/yöntemler arasındaki uyumsuzluk çerçevesinde açıklamaya çalıştı. durkheim'a göre, mekanik toplumlarda dinî ve ahlakî değerler, bireyin yetersiz kaldığı durumlarda bile ona ortak yaşama uygun davranma güdüsünü verebilmekte ve rehberlik edebilmekte idi. hızlı toplumsal ve ekonomik değişme ise bireyi karanlıkta, değerlerden yoksun, ve de "değersiz" bırakmakta, yabancılaşmasına yol açmakta idi. o sebeb ile, ekonomik bunalım, hattâ patlama dönemlerinde, intiharlar da artmakta idi.
merton'ın yorumunda ise, anomik baskı hisseden bireyin, toplumsal hedeflere, meselâ amerikan hayat tarzının büyük önem atfettiği maddî başarıya, her ne bahasına olursa olsun ulaşmayı saplantıya dönüştürmesi halinde, "sapma" davranışları içine girebileceği öngörülmekte idi. sapma illâ ki olumsuz, kötü bir sonuç olmayabilir, zaman içinde toplumsal yapıya nefes aldıran, sosyal yaşamı kolaylaştıran değişimlere ve hattâ isyan ve ihtilâle de yol açabilirdi.
durkheim, geç 19. yüzyıl fransa'sının proto-burjuva diyebileceğimiz bir tarihî aşamasını, merton (sosyal yapı ve anomi, 1949 ve 1957) ise feodal geçmişi olmadığı için, köylülük ve mekanik dayanışma dönemlerini avrupa'da bırakmış bir amerika'nın 20. yüzyıl ortalarına denk gelen ekonomik patlama, pazar, teknolojik ilerleme ve yaygınlaşma, iletişim ağları, sosyal hareketlilik vs. gibi "ulusal globalite" (2) kazanma aşamasında yaşanan kargaşa ve karmaşanın, "amerikan rûyası" ile güdülenen bireysel yaşantılar üzerine düşen gölgesini genel sosyoloji yasalarına dönüştürmeye uğraşmış, anomie üzerine sayısız çalışmanın da kapılarını açmıştı. özellikle amerika'da, merton'ın anomie kavramı, sosyolojik içeriğinden adetâ soyutlanarak, kişisel - ferdî bir davranış mekaniği çerçevesinde, özellikle sapma davrfanışlarına saplanan kriminoloji araştırmalarında uygulama çerçevesi olmuştu.
anomie ile ilgili çalışmalar, sovyet imparatorluğunun çöküşü ve eski avrupaî peyk devletlerin batı ile (yeniden) entegrasyon süreci içine girmesi üzerine, o toplumlarda baş gösteren hızlı değişim ve liberal hayata ayak uydurma sorunlarını incelemek amacıyla tekrar hız kazandı.
durkheim da, merton da, onu izleyen amerikalı meslekdaşları da anomie hakkında o genellemeleri yaparken, toplumların aslâ homojen yapılar arz etmediklerini fazla vurgulamamış idiler. oysa, köyden-şehire, köylüden şehirliye geçiş, basamak atlarcasına, bir oluş tarzından otekine sıçrama şeklinde vuk'u bulmamakta idi. üçüncü ve üçbuçukuncu dünyada çoğu zaman,yalnız köylüler değil, köyler de mekân değiştirip, şehirlere akmakta idiler. merhum mübeccel belik kıray, tampon mekanizma ve kurumlar ile ilgili kuramında, ezele kadar da sürebildiği türkiye tecrübesinde görülebilen geçiş sürecinin iki arada, bir derede belirsizliğini mükemmelen anlatmış idi:
sosyal yapı, bu yapıyı meydana getiren müesseselerin, insan ilişkilerinin ve sosyal değerlerin, birbirleri ile etkileşim içinde dönegeldikleri bir bütündü. bu bütün, her an değişme içinde idi ama her zaman aynı olmayan bir hız ve tempo ile. birbiriyle çatışan ögeler, değişme için sürekli bir itici güç oluştursalar da, özünde, toplumsal bütünlük ve denge değişim dolayısıyla nadiren bozulabilmekte idi.
tampon kurumlar, gelenekselden modernite yönünde ilerleyen toplumlarda, geçiş sürecinin baskısının toplumdaki dengeyi ve bütünlüğü bozmamasını sağlayan bir unsur idiler. sosyal yapının eski zaman diliminde salınan ve modern çağa uzanan muhtelif ve bazan çelişen uzuvları, tampon kurumlar sayesinde, göreli bir denge halinde, bütünlük içinde birlikte görülmekte idiler. bu işlevi sağlayan tampon mekanizma ve kurumlar, ne eski, ne de yeni sosyal yapıya ait ama kendileri yeni olan müesseseler, ilintiler, değerler ve fonksiyonlar idiler (ereğli: ağır sanayiden önce bir sahil kasabası;1964).
"gecekondu", tampon mekanizma ve kurumlara iyi bir örnek olarak verilebilir. ne köydür, ne şehirdir ama ikisinin zaman, mekân ve sosyal tecrübe olarak kesiştikleri noktadadır. modern zamanlara ilk geçiş dönemlerinde, apartman dairelerine alafranga tuvalet yanında bir çoğu hâlâ da duran alaturka helâ koymak, şalvar altına jean pantalon çekmek, türban ile sokağa çıkmak(daha doğrusu, çıkabilmek) da öyle...
özetle, bir toplumda, hele ki modern ile geleneksel arasında sallanan toplumlarda, takvime ve saate göre aynı zaman, harita ve sekstanta göre aynı mekân diliminde birden fazla yapı bulunması doğaldır.
işin aslına bakarsak da, anomie dediğimiz olgu, bunca farklı ( immanuel wallerstein'ın tâbiri ile) "zaman-mekân"ın modern (3) karşısında direnç gösteremediği yaşamsal siklonların hiatuslarında ortaya çıkar.
nasıl mı? arkadan gelen postun konusu da bu zâten...
---------
(*) yun., kuralsızlık
(2) ulusal globalite ile kastedilen, bir coğrafî birimin pazar ve ekonomik bütünleşme çerçevesinde ulusal sınırların tamamı veya büyük bölümü dahilinde tek yapı oluşturmasıdır. son kriz de göstermiştir ki, amerikan ekonomisi II. savaş sonrasında ulusal entegrasyon sağlamış, dünyanın en büyük iktisadî varlığına dönüşmüştür. ancak içe dönük kalarak da, ağırlığı itibarı ile, hâlâ dünyevî bir globalite düzeyine ermekten geri kalmıştır. o zamanlarki aynı ulusal ve yerel globalite içinde çırpınmaktadır. zâten son finans kasırgası da kapitalist sistemin o dev ekonomik gücü rekabetçi evrensel şemasının içine çekecek kuvvetler uyguladığı bir girdaptır, o kadar.
(3) "modern", benim lugatimde matematik esaslara dayanan düşünme, mülâhaza ve praxis sistemleri üzerine kurulu medeniyetin adıdır. bir yaşama ve üretip, tüketme biçiminden ibaret olmayıp, bir kültür, yâni zihin yürütme yöntemidir (gâvurca söyleyeyim: way of mind).
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment