ceza yedim. epey uzun zamandır trafik polisleri ile bir sorunum olmamıştı. dün 110 km sür'at ile radar yakalayınca, kuyruğu kıstırdım.
tamam, genelde dikkatli ve kurallara uyan bir sürücü isem de, hele giderek kalitesi yükselen yollarda ve sınır teşkil eden 90 km hızda, dördüncü vitese ancak erişen arabalar ile, sür'at pek ciddiye aldığım bir kısıtlama sayılmaz. tabii, bilinçli kullanmak (1) kaydı ile.
avrupa mûktesebâtına uyum uygulamalarından mıdır bilmiyorum ama rüştü kâzım yücelen'in bakan iken, gâyet medenî bir gerekçe ile radar ile ava çıkan kahraman türk polisini yol kenarlarına "sür'at kontrolu" yapılmakta olduğuna dair seyyar uyarı levhaları koymaya mecbur bırakmış idi. polisi, o levhaları koymaya mecbur eden felsefe, "devletin vatandaşını tuzağa düşüremeyeceği" yolunda, evrensel hukuk-demokrasi anlayışının çoktaaaaan benimsediği ve cümle millî hâkimiyet dirençlerimizi kırarak, bize de "dayattığı" bir ilke idi. radar beni yakaladığında, polislere sordum, neden o levha yoktu diye. meğer, 2008 itibarı ile bir genelge ile uygulamaya son verilmiş... ünvanı prof. olan hukukçu ve sosyolog değerli dahiliye vekilimiz beşir atalay hoca,, selefinin aksine, zâten daha bütçe görüşmeleri sırasında bile pek şikâyet etmekte idi, hızlı türklere radar ile yol tuzakları kuramamaktan (2).
dinî hassasiyeti hayli yüksek olduğu için kurucu rektör olarak görev yaptığı kırıkkale üniversitesinin başından indirilen, daha önceki kabinelerde bakanlığa ataması eski cumhur başkanı a. necdet sezer tarafından veto edilen atalay, fırsatı bulur bulmaz avrupa, mavrupa, demokrasi memokrasi, hukuk mukuk kazımaksızın, vatandaş-devlet ilişkilerini ikincisi lehine büyük bir mutluluk içinde değiştirivermişti.
devlet, eğer medenî bir toplumdan söz ediyorsak, hukuk düzenini korur. kanun her yerde, diktatoryada dahî vardır ama, dengeli bir hukukî sistem, demokrasi ile mümkündür; çünkü hukuk, öncelikle bireyi devletin ezici ve mutlak gücünden sakınır.
gelgelelim, siyasetin ekonomi, aynı zamanda da psikoloji olduğu kadîm devletin en mûteber nesne sayıldığı global taşrada, devletin arabasına binen, onun prestij ve gücünden damarlarına sinen iktidarı da kişisel bir kazanım, bir imtiyâz gibi kurgular. ancak ve sadece o dışsal kaynaktan beslenebildiği için de, devleti kollamayı mârifet sanır. esas sanrısı ise, o heybetin ebediyyen üzerine asılı kalacağıdır. oysa, devlet fâni midir, değil midir; henüz bilen yoksa da, devlet görevinin ebedî olmadığı kesindir.
hukuk nosyonu olmayanlar, tıpkı "sür'at kontrolu" levhasını koyan hukuk devletinin vatandaşına tuzak kurmamayı esas ilke olarak benimsediğini anlamadıkları gibi, devletle gelenin devlette kalacağını da anlamazlar.
p.s. - bu cezaya 6 ekime kadar itiraz edebilirim ama araya tatil giriyor. bir kaç gün de posta süresi koymak lazım... bugün-yarın okuyan ve de benden yana çıkan olursa, lûtfen itiraz için akıllarına gelen okkalı gerekçeleri bana iletsinler de, hiç değilse anayasal dilekçe hakkımızı icra etmiş olalım...
------
(1) hele ki direksiyon başına çöreklenmiş bir türk'ün "bilinçsiz" olması mümkün olamayacağına göre, bilinçli sürüşe biraz açıklık kazandıralım: görmediğin yere dalmamak; duramayacağın mesafede tam gaz uçmamak; 180 ile giderken ağızda da dumanı göze kaçan sigara ile hem öte hem tüte cepten geyik çevirmemek; boş diye o şeritten ötekine acıkmış maymun gibi atlamamak; emniyet mesafelerine ve diğer sürücülerin haklarına dikkat etmek, kimsenin kıçına koklayacakmışçasına yapışmamak; yol şartlarını, aracın huylarını tanımak; 100 km hızla en az 90 metre ötede durulacağı gibi temel fizikî verileri bilmek, vs., vs.
(2) bazı aklıevveller için burada belirteyim, ben hızlı bir şoför olsam da, bilhassa bu paragrafta savunup, arkasında durduğum, sür'at yaparak kanunu delme "özgürlüğü"
değil; yücelen'in de vurguladığı "devletin vatandaşına tuzak kuramayacağını" kabul eden evrensel ve medenî prensip. az gelişmiş kişi ve toplumlar özgürlük, serbestî ve başıbozukluk arasındaki uçurumları bilmezler ne de olsa, onu da kendimce açıklayayım:
kurallları bozmak, bireysel bir eylemdir. bir tercih, dolayısıyla da özgürlük konusudur. bunu yapan, sonuçlarına da katlanmak zorunda kalabileceğini baştan bilir. kurallların esnemesi, yavşaması ve cıvıması sonucu; ne zaman uyulmaları gerekip, ne zaman boş verilse de olacağının bilinemediği; çoğu zaman da kanun koruyucular dahil, kimsenin pek de umursamadığı, şarka hassaten mahsus kronik anomi halleri ise, suç işleyenin yakalanıp da ceza görmesini "kötü kader kurbanı olmak" diye izâh edebildiği bir başıbozuk ilkelliği târif eder. âşinâ mı geldi? hâşâ! türkiye'de devlet var.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment