Monday, September 8, 2008

siyasî ve diplomatlara vize koyulsun

alamanya'yı müteakiben, bütün evropa'da ilk furya başladığında sıkı mıydı ağzımızı açalım? cunta kesiverirdi dilimizi maazaallah! tam 12 eylül ertesi; kimi canı kurtulduğu için memnun, kimi canını kurtarmak için köşe bucak gizlenmekte idi. bazıları "arayış" içindeydi, bazıları aranış...

aranıp da bulunan, ayvayı ne kelime, copu, yediği ayvanın bedeni terkettiği noktadan yemekteydi... gerçi, bol yıldızlı üniformasını siyaset aşkına soyunan adamın biri, sonraları "niye cop sokalım efendim? elimizde aslan gibi delikanlılar vardı; bir şey sokacak olsak onları kullanırdık," yollu demeçler verdi amma, siz ziyafeti sunana değil, yeyenlere sorun yine de...

neyse, konu 12 eylül'ün vatana, millete, derin umumî neşriyat müdürlerinin canını kurtarmaya faydaları değil.

zâten 12 eylül'ün öyle ya da başka türlü, bir faydası da yok, olmadı da (*).

burada konu, evrupa ülkelerinin türklere uyguladıkları vize karşısında, ulu ve yüce ve müstesnâ, ebed-müdded, 16. ve son türk devletinin, kendi öz-be-öz vatandaşlarının hakkını davulcu öksürüğü sayan tutumu karşısında, sayın vatandaşın davulcu öksürüğü kadar bile hükmü olmayan etkisi ve tepkisi. aslında, lâfı fazla uzattım. "olmayan etkisi ve tepkisi" desem yeterdi.

kulunuz garfucius ,12 eylülün uygun ses aralıkları da dahil, çeyrek asırdır, türk diplomat makûlesinin milleet mmenafîine sadâkatine sonsuz güvenini hep ifâde edegelmiştir. garfucius'a kalırsa, türk dışişleri bakanlığının türk vatandaşlarına uygulanan vize gibi bir problemi aslâ yoktur. haydi, o kadar abartmayalım: vize sorunu, aziz türk hariciyesi için, ancak başka bir konu görüşülürken "ama siz de bize kötü muamele ediyorsunuz, canım," diye mırın kırın ve mızmızlık ederek, pazarlığı sündürebilecek bir koz olarak, müzâkere için lâzımm arsenal bünyesinde, bir ucuz koz olarak işe yarar. o kadar...

hâriciyenin zerre kadar umurunda değildir, sarı çizmeli âfet hanım veya beymen takım elbiseli vatandaş mehmet bey'in konsolos binası önünde sürünmesi, evropa gümrüklerinde vebâlı sığır gibi tecrit muamelesi görmesi.

diplomat kardeşlerimiz, kırmızı pasaport hâmili olduklarından, o kuyruklardan külliyen muaftırlar. eh, daha yüce devlet erkânı da kırmızı pasaport taşır, onun bir alt kademesi de durumu yeşil ile idare eder. binaenaleyh, devlet kadrosunun vize ile pek de öyle vahim bir pratik sorunu yoktur.

eh... el, elin eşeğini türkü çağırarak arar demiş atalarımız... kendisi vize sorunu yaşamayan memur diye tanımlayabilleceğimiz diplomat da, diplomasinin başındaki siyasî irâde de umursamaz tabii ki âfet hannım ile mehmet beyin derdini.

o yüzden de, evropa birliği "huuu, muhterem türkler, siz şu vizeden rahatsız değil misiniz yahu? bakın, öteki aday-maday memleketlerle oturduk, giriş-çıkışları kolaylaştırıyoruz, haydi siz de buyurun," diye dâvet ettiğinde dahî, hariciyecilerimiz tenezzül edip böyle bir basit mes'eleyi çözmek için masayı teşrif eylememişler.

üstâd-ül mücerridîn ve dahî reis-ül şûra-yı matbuat, oktay ekşi hazretleri bile bu hal-i pûr melâlden haberdâr değilmiş ki, geçenlerde pek kızmış, ver yansın etmiş yüce 16. ve son türk devleti memurinine. hani, vural öger avrupa parlamentosunda sormuş, türklere niye kolaylık uygulanmadığını da, olli rehn de cevap vermiş "biz vizeyi kolaylaştıralım diye türk hukûmetini çağırıyoruz, onlar masaya gelmiyorlar," diye... işte onun üzerine üstâd, vize konusunda avrupa bizi fıştıklasa da bizimkilerin ayak sürümesinden şikâyetçi olmuş.

gelmezler, üstâdım, gelmezler masaya. ve olli'ciğim, sen de duy: gelmezler...

adamlara dert değil ki...

dahası ve de beteri, vergileri ile onların menfaatini korusunlar diye maaşlarını ödedikleri hariciye memurlarının ne yapıp ne etmedikleri de, aziz ve muazzez milletimin derdi değil. gûyâ, milletin gözü kulağı olması gerekirken, avanta-lavanta mes'elelerinden başını alamayan medyanın, hiç değil - velev ki olli ağabey gibi dostlar bir lâf etmesin.

iki gol yeyince tecâvüze uğradığını sandığımız millî gururumuzu pek de okşadığı söylenemeyecek olan şu çeyrek asrı aşkın ızdırâb; yani şu vize mes'elesi, ne zaman çözülür biliyor musunuz? tüm ülkeler ingiltere kralllığı gibi, diplomat, bakan, çakan, tutan kazımadan, cümle türk vatandaşlarından vize taleb ettikleri gün.

yoksa, muazzez türk milletinin vatandaşlık bilincine erip de, vize kuyruklarında ve yabancı gümrüklerde çektiği sefâlet ile uğraşacak esas sorumluların türk dışişleri bakanlığı olduğunu kavrayıp, hakkını aramasını beklerseeeek...

-------
(*) 13 eylül 1980de ortalığı süt liman eden ordunun elindeki cümle imkân, 11 eylül günü de mevcut idi. siyasilerin biri bile de "anarşi ve terör ile mücadele" konusunda orduya karşı çıkabilecek güçte değildi. eksik olan neydi o zaman, ne değişti 48 saatte?

No comments: