Tuesday, September 23, 2008

oh bee... devlet varmış meğer!..

kanunî süleyman yazmış ya; "halk içinde mûteber nesne yok devlet gibi" diye, fatih mehmet, cümle beyleri dize getirip, osmanlı'yı askerî nitelikli bir merkezî despotizm olarak tesis ettiğinden bu yana, hakîkaten de, "devlet", türk toplumunu ayakta tutan "çadır direği" işlevini yapagelmiştir.

aslında, toplumun tüm hastalıklarının ve bir türlü medenîyyet sıçramalarını becerememesinin temelinde de, bu koşul yatmaktadır (amma, bu başka bir yazı konusudur).

bize göre "resmen" (*) tek dişi kalmış medeniyyet ile eşanlamlı sayılan modernite yayılıp, yerleştikçe; devletin klasik fonksiyonları terketmeksizin, hâlâ kanunî'nin atıfta buulunduğu aynı itibârı koruması da imkânsız hale gelmiştir.

o zaman da ne olmuştur?

türk toplum ve ahâlîsinin temel direği devlet, teknik, ilişkileri ve sosyal işleyişin akışını hızlandıracak kolaylaştırıcı bir rol üstlenmekte âciz kalmıştır.

meselâ, türk devleti, medeniyyetin en ilkel ve basit mekân örgütlenmesi olan trafiği düzenlemekten âcizdir. meselâ, türk devleti, basit önleyici asayiş tedbirlerini yerine getiremediği için, "olur böyle vak'alar, türk polisi yakalar" mantığı ile kamu düzeni sağlar. meselâ, türkiye'de en kıytırık davâ bile bir seneden evvel bitmez ama adalet mekanizması "hukuk" fikrine o kadar bîgânedir ki, bir kaynananın merhum oğlu adına gelinine karşı açtığı boşanma davâsı, dosya aşamasında baştan reddedilmek yerine, ancak ikinci celsede hâkim tarafından çöpe atılabilmiştir...

türk devleti, o kadar hukuk özürlüdür ki, meselâ bodrum'da veya boğaz'da hayatı zehir eden diskotek gürültülerini kesmeyi becermekten geçtik, ezan bile okuyabilen çalar saatlerin cep telefonlarına kadar düştüğü 21. yüzyılda, ulûfe dağıtır gibi, kaymakamlar aracılığı ile ramazan davulcularına tangır tungur milletin tepesini ütülesinler diye, mahalle tâyin eder.

perspektif medeniyyet ölçüleri olunca, onca avrupa mahmuzlu düzeltmeye de rağmen,
fiilen, türkiye'de devlet nâmevcud bir müessesedir.

gelgelelim, iş "devlet" çatısı altında örgütlenmiş, ülkenin tarihî olarak en kesin ve keskin ekonomik aktivitesi olan siyaset ile belirlenen geleneksel imtiyaz şema ve yapılarının, hem de alabildiğine muhafazakâr esaslar çerçevesinde muhafazasına gelince, devlet, olanca haşmeti ile hortlar.

onun için de, meselâ, kaldırımı işgâl eden hödük dükkân sahibine kimse lâf etmez de, üç öğretmen maaş azlığını yürüyüşle protesto ederse, çevik kuvvetin copunu anatomisinin muhtelif bölgelerinde hissediverir.

türk devleti, 301'e sığınacak kadar medeniyyet ürkeği ve ceberrut bir teşkilâttır!

epeydir, sadece pasif olarak, medenî sayılacak her türlü sosyal, yâni, " birlikte belirlenmiş kurallar dairesinde, birbirini rahatsız edip, engellemeden toplu halde yaşamaya dâir" düzenin bozulmasına seyirci kalma konumunda gözlemlediğim ulu ve yüce ve kaadir ve kadîm devletimiz, nihâyet aktif olarak da zuhur etti geçenlerde...

bu sıralar fazlaca seyyahat ettiğim için ciddî biçimde nerede vu'u bulduğunu takip edemedi isem de, bir mola sırasında uzaktan seyrettiğim haberlerde, gösteri yapan öğrencilerin, bermûtad, allah yarattı demeden polis tarafından coplandığını gördüm.

ve oh dedim... 1 mayıs'ta işçi makûlesine ulu ve yüce ve kaadir ve kadîm gücünü isbat eden devlet, ondan sonra ancak ahmad-i najad denen garâibin ziyâreti sırasında varlığını istanbul'a işkence ederek hissettirebilmişti.

neyse, bir şey eksilmemiş devletten. medeniyyet ile uğraşmaktan yorulup da, kendi kendine çözülüp, dağılmamış, korktuğum gibi...

------
(*) benim bildiğim kadarı ile, "yalnız ve güzel ülkemiz", yeryüzünde çağdaş medeniyyet için ulusal marşında tek dişi kalmış canavar gibi hakâretâmiz bir ifâde kullanan yegâne ülkedir. yâni "resmen", ait olmak istediği medeniyyet kategorisi, devletimizin taht-el şuurunda, bir öcüyü temsil etmektedir.

No comments: