Saturday, May 24, 2008

payını kulağına sok ulan!..

paylaşıyormuş!

neyi? bir dilim ekmeği mi? babadan kalan mirası mı? dünkü soygunun ganîmet çuvalındaki altın, gümüş, billûr kadeh ve saireyi mi?

nedir o senin olan ki, bölüp, parçalayıp, ona buna dağıtıp paylaşıyorsun?

***

olmadık sinonimler icâd edip, onların tümünü de modaya dönüşen tek kelimeye irca eylemek sûreti ile, günden güne, alabildiğine lûgatçesini fakirleştirdiğiniz, miş'li geçmişi unutup, di'li geçmişi de şimdiki zamanla anlatarak, koskoca bir zaman kipini tarihe gömdüğünüz, içine ede ede, düşünce aracı olmaktan çıkarıp, bir ses yığınına çevirdiğiniz türkçeye eziyet etmenin zevkini de paylaşıyor olmalısınız, cennet vatanımın esbab-ı cinnet entelecent-ziya'sı...

kedi de mi beslemediniz yahu? şimdilerde mamalar çıktı da unutuldu desek, hiç biriniz o kadar hi-tech bir türkiye'yi tek yaşam ortamı olarak tecrübe edecek kadar yeni değilsiniz... eskiden kasaptan et alınırken, normalde yenemeyecek parçalar da, "kedi payı" diye ayrıca paket edilirdi. hatırladınız mı?

haydi, buradan yola çıkalım da, mektebin öğretemediğini kediler öğretsin bâri size: "pay" dediğiniz, tasarruf hakkı birden fazla kişide olan mal ve nesneler üzerinde, her ortağa düşen kısım, parça, yâni, hisseden ibarettir.

paylaşmak ise, eylem konusu bütünsel nesnenin, ortakları arasında bölüşülüp, herkesin kendine ait olan, yâni üzerinde diğerlerinin ve üçüncü şahısların hak iddia edemeyeceği hissesini, mülk edinmesi olgusudur. türkçede bu olguyu üleşmek diye anılan fiil de tanımlar...

yâni, paylaşılan şey artık ortak olmaktan çıkar, bireysel mülk olur. haa; yeni mâlik onu paylaşır, bağışlar, çöpe adar, gönlü ne isterse onu eder; mal sahibi odur, onun bileceği konudur.

binâenaleyh, büyük dedeniz âhîr ömründe osmanlı sikke kolleksiyonunu siz torunları arasında paylaştırabilir; babanız mirâs kavgası olmasın diye daha hayatta iken daireleri, dükkânları kardeşleriniz ile üleştirir; sevgiliniz onlar kavga etmeden paylaşamıyorlar diye tabakta artan yemekleri, sokağın iti cümbüş ile kedisi gümüş arasında bölüştürür; bunlar doğru ifâdelerdir.

ama bugün ittihatçı torununun yazdığı gibi, "herkese bilmem ne lâzım olduğu" fikrini; veya kır teke kılıklı tvcinin birinin, diline pelesenk ettiği gibi hayatı; neclâ teyzenin jülide abla hakkında üfürdüğü dedikoduyu, veyahut da başbakanlık müsteşarının bilmem hangi bakanlıkla ilgili fısıldadığı yolsuzluk iddiasını p-a-y-l-a-ş-a-m-a-z-s-ı-n-ı-z!.. paylaşamazsınız, çünkü ortada ne mal, ne nesne vardır. ne de temlik edebileceğiniz, yâni mülke dönüştürebileceğiniz bir şey... bu sayılanlar, somut değil, soyut, kavramsal ve aidiyet konusu yapılamayacak tecrübelerdir. ve de hepsini doğru ifâde etmek için muhtelif yüklemler, her dilde mevcuddur.

soyut, kavramsal ve aidiyet konusu yapılamayacak tecrübelerin, ortaklık konusu yapılmaları da olabilecek bir şey değildir!

kaldı ki, ortaklık zâten, paylaşıma kadardır. paylar dağıldıktan sonra, ortaklık ortadan kalkar, bireysel mülkiyete dönüşür.

yâni, cühelâ ama bol para kazanan amerikan public relations "uzman"larının, cehâlet mecraı olduğu kadar menbaı da olan "medya" aracılığı ile bir çok dile kattığı o paylaşmak kavramı, doğru kullanımı ile, özünde bir ortaklık tecrübesinin kalıcılığını da değil, sonunu belirler.

ol sebebden, bir fikre, belki, "katılabilirsiniz" ama onu paylaşamazsınız; çünkü fikri bölemezsiniz ki bölüşesiniz...

yıllar önce fikir sahibi olmayı terkedip, ezber okumaya başlayan üçbuçukuncu dünyaya mahsus entelecent-ziya, bir zamanlar belki muğlâk ve müphem bir şekilde de olsa farkına vardığı şu temel hakikatı da unutmuştur:

fikir alabildiğine bireysel ve özgün bir intibâhtır. sahip çıkanı çoğaldıkça, ancak sulanır. o zaman, siyâsete yozlaşır. düşüncenin elifbasını zâten unutan entelecent-ziya, o yüzden, ancak bütünken anlamlı bir şeyin paylaşılmasındaki fikrî garabeyi de pek sezememektedir. tabii ki, bu arada, paylaşılan şeyin, işin doğası icâbı azaldığını da...

duygularda da, meselâ, buluşabilirsiniz ama, onu da üleşemezsiniz. duygular, tutkular, coşkular, acılar ve saire, hepsi kişiye özeldir. bir başkasında ancak yabancı ağızdan çıkma takma diş gibi dururlar.

dilini ve fikrini yitiren entelecent-ziya, cümle hissiyâtını da kollektif pusulaya göre onaylama ve inkâr etme çemberinde yaşar hâle gelmiş ise de, onları da pragmatik ve gramatik olarak paylaşamazsınız. ancak benimseyebilirsiniz.

buyurun, o entellecans fukarası entelecent-ziya âlemine ziyâde yakışan, meselâ, "haset" falan gibi mebzûlen yaygın ne his varsa, giderek haznesi daralan türkçe ve debisi azalan fikriyât hayatınızda, her nasıl becerir iseniz, "paylaşın".

ama ne olur, bâri sevginin peşini bırakın!..

sevgiyi hiç ve aslâ paylaşamazsınız!.. sevgilinizle bile paylaşamazsınız, çünkü değerini bölemezsiniz!..

zâten, fikir sahibi olmayan adamın sevgisinden de, nefretinden de hayır gelmez ...

yoksa, sevmenin ayrı ayrı yaşanıp, birbiriyle çoğalmadıkça yaşanamayacağını bilir, paylaşmaya, azaltmaya, üstelik böylece bir de kullanmaya kalkışmazdınız.

No comments: