özellikle son 10 yıldır kültür deyince akla din; medeniyyet deyince de "dinlerin birlikteliği" tatavasının gelmesi bizim "tutu(nu)cu" kesimde pek rağbet buldu.
zihinlerin içinde inanç olmayan hiç bir şeye basmaması yüzünden, resmî, gayriresmîi islamiyet adına konuşma yetkisini kendinde bulan tayyib efendi, gülsuyu ve şürekâ'dan, laik ve sünnî devletimizin memur şeyh-ül islâmı, diyanet reisine; mahalle imamından, postmoş gazeteciye kadar, herkes, milletimizin taaaa osmanlı'dan beri ne kadar alîcenap ve "hoşgörü" sahibi olduğunun borusunu üflemeye başladı.
osmanlı öyle "hoşgörü" sahibi idi ki; maaşaallah, tanzimat fermanı ile, yalandan da olsa, eşit vatandaş (daha doğrusu, eşit teb'a) fikri zorâkî benimsenene kadar, kiliselerin çanları tahtadan yapılır idi...
haydi geçelim kocccaaa imparatorluk osmanlı'yı; ve hattâ devletimizin varlık vergisi ve 1974 kanunla gasp operasyonu gibi hukuk cinayeti ırkçı ve xenophobiac (1) uygulamalarını... gelelim gündelik hayata, sokaktaki insana, bugüne...
her yıl, bilmem kaç asırdır süren gelenek icabı, 6 ocak günü (2) patrikhaneden bir papaz, haliç'e altın bir hac atar ve artık sayıları üç haneli rakkamlarla ifade edilecek kadar azalan delikanlı rum vatandaşlarımız da, zemherî soğuğunda, buz gibi suya dalıp, hacı çıkarmak için yarışırlar.
onlar haliç çamuruna dalarlarken, türk bayrakları ile bezeli, gayetle milliyetçi görünümlü bir tekneye doluşan kahraman yurtdaşları da, rum vatandaşlar aleyhine slogan atıp, türkiye'nin türk ve müslüman olduğunu haykırırlar. bir nev'î, bu protesto da bir gelenek halini almıştır ve maazaallah, bizans 10 milyonluk yunanistan'ın şahsında hortlayıp istanbul'u geri fetheyler ve de konstantinopolis diye yeniden vaftiz eder endîşesi ile, azamî bir millî teyakkuzu canlı tutmaktadır.
çok yakında bir daha idrâk edeceğimiz üzere, her 29 mayısta, genç osman'ı önce tecavüz edip, boğduktan sonra bir araba dolusu saçmalık yapmaya devam ettiklerinden, 1826 da alayını katlettiğimiz ve buna "vak'a-yı hayriye" (3) adını verdiğimiz yeniçerilerin mızıka takımı mehterân eşliğinde istanbul'un fethi kutlanır. bir yandan da, 550 küsur senedir elimizde duran şehrin (4) semtlerinin orijinal adları gûyâ türklük ve son yıllarda da bilhassa islâmiyet ilham eden isimlerle değiştirilir durur. meselâ bizim psamathea, ki giderek su perisinin adının dejenere telaffuzu neticesi samatya olmuştur, artık resmî liste ve adreslerden silinmiş, halkın hafızasına terkedilmiştir. yerine de fena halde kâllavî osmanlı bir ad konmuştur: koca mustafa paşa (5).
değil mi ya? maazallah yeniden bizans mizans olur şu şanlı islambol...
buraya kadar, şu meşhuuuur türk islâm hoşgörü hoşafından kültürel ve devletsel yudumlar kepçeleyerek geldik. ama, türk işinden bahsetmekte isek, bunun bir de zaptiye boyutu mutlaka olacaktır, değil mi?
nEtekim, dün asistanım ile cibali-fener-balat sokaklarında turlarken, hayret ve dehşet ile müşahade ettim ki, patrikhanenin duvarları da dahil, semtteki cümle kiliselerin mahalleye bakan duvarları, keskin teller (razor wire) ile koruma altına alınmış!..
eğer, bir ülkede, hâkim din dışında kalan inanç sistemleri, ibadethanelerin fizikî güvenliğini dikenli, kesici vs. teller arkasına saklanarak koruma ihtiyacını (6) hisseder hale düşmüş iseler, o ülkede siyasî palavra olarak dillere pelesenk olan "hoşgörü" hoş moş değil, ancak boş bir görüdür.
boşgörücülerin de, kendilerine bir bakıp, neyin ne olduğunu - hiç hoş olmadığını da bile bile - görme zamanları çatmıştır!'
-------
(1) faciâ şu ki, burada xenos, yâni, yabancı olan da, bire bir, müslüman olmayan tc vatandaşları. yâni, laik devletin, hakim dinden kalabalık nüfus dışında kalan bireyleri ile onların örgütleri
(2) julian takvimine göre, 7 ocak günü ortodoks noeline tekabül eder. yunan ortodoks kilisesi, yâni bizim patrikhane tarafından yönetilen esas ortodoks kilise ise, 25 aralık yanısıra 6-7 ocakta noeli bir kerre daha kutlar. katolik mezhebinde, 6 ocak epifani günüdür: tanrının isa'nın şahsında göründüğü gün. matta incilinde bu olay "doğudan gelen üç sihirbazın bebek isa'yı ziyareti" olarak mitolojize edilir.
(3) hayırlı olay... yeniçeri ocağının kaçamayan her bir askeri öldürülerek tarihe gömülmesi. yaklaşık 150 bin kişinin katledildiği söylenir...
(4) ad değiştirme, sadece istanbul değil, tüm yurt sathında uygulanan bir millîleştirme eylemidir.
(5) aslında, zâten mevcud olan koca mustafa paşa'nın sınırları samatya'ya şâmil olacak şekilde genişletilerek bir gâvurluk kalıntısı daha yutuldu, yokedildi.
(6) bu his abartmalı dahî olabilir. önemli olan, böyle bir psikolojinin yerleşmiş olması ve asâyişten sorumlu olan devlet birimlerinin "azınlık" konumundakilere, onları koruyacağı güvencesini verememekte olmasıdır.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment