bayram ile ilgili gibi görünebilir ama değil... "tatil" başlamadan bir kaç gün önce, istanbul'un (muhtemelen adına o uydurmaca tâbir ile ancak "kent" diyebildiğimiz bil-umum şehir bozuntularımızda da) sığırtmaçlar köyünün ortasına kurulmuş bir gaz ve kömür santralından beter koktuğu günlerde, vahded-ül evropa müfettişlerinin mübarek ibadet icabı hayvanat katliamını nasıl becerdiğimizi gözlemeye geleceği açıklandığında, muhterem medya, celep esnafı ile "röportaj" (yâni, mülâkat) yapmaya koşmuş idi. kurban fiyatı, ekonomik keriz durumları falan filan yanında, güzide matbuatımız, "hayvan hakları" hakkında hayvan tacirlerinin de ne "düşündüklerini" sual eylemişlerdi...
düşünürlükleri ile mâruf celep takımı da, beklenen ve adetâ milletimize mahsus bir slogan gibi tekrarlanagelen o mâlûm cevabı vermişler idi: "yav begim, melmekette insan haklari vardir mi ki heyvan hakki da olacaktir?"
binaenaleyh, "gâvura gene rezil olduk" sendromu doğrultusunda, boğaya domdom kurşunu sıkanlar, "apocalypse" filmini anımsatırcasına balta ile kurbanlığa dalanlar, danayı canlı canlı asanlar; allah ne nasîb etti ise, yurdum insanından her türlü kasabî manzaralar, bir bayramda daha orta yerde sergilendi. tabii ki, "hayvanata eziyet"in bu acaip "ibadet"in özünü oluşturduğunu söylemek abartma olacaktır ama eziyet yine de bir leitmotif olarak, 21. yüzyılın 10. kurban bayramına da (medya dili ile) "damgasını vurdu" ve "imzasını attı".
normaldi de elbet... insan hakkının olmadığı yerde, hayvan hakkının peşinde kim koşacaktı?
yüzlerce yıldır zâten bir türlü "şehir" özelliklerine kavuşturamadığımız koca istanbul'u köy azmanına çeviren âhîr zaman taşra-varoş kültürümüzde, bizzat o kültürün ürünü, taşıyıcısı, üreticisi ve tüketicisi olan entelecent-ziya makûlemizde de kimsenin, "hak" kavramının bir bütün olduğunu; o bütünün hayatın değişik veçhelerinde, insanlar; doğa-çevre; bedenî, sosyal, kültürel, maddî, manevî vs., ve hattâ entellektüel açılardan beslenebilmek için gereken kaynaklar; o arada doğal olarak da hayvanat ile ilişkilerimizden oluştuğunu; ve dahî o ilişkilerin "hak"kın çoğulu olan "hukuk" içinde örgütlenmesine medeniyyet dendiğini sorgulayacak da hali yoktu...
onun için, kimsenin aklına "acaba işe hayvan hukuku ile başlasak, insan hukuku da beraber yürümez mi?" gibisinden "aykırı" bir sual de gelmemekte idi.
yine de, türkiye sair islamî ülkelere göre şahâne durumda idi hakikaten... biz, alt tarafı bayramdan bayrama, sığırı vinç ile asıp öldürüyorduk; iran'da salkım salkım adamı aynı yöntemle sallandırıyorlardı.
tüm az gelişmişlerde ve az gelişmişliklerdeki ortak payda ise, "hayatı" meydana getiren cümle ilişkiler örgüsünde sınırların estetik ile değil, zorbalık ve hoyratlık ile belirlenmiş olması idi.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment