bayram, türklerin pek bir övündükleri müslüman olma hallerinden aslında övüntüleri ile orantılı memnuniyet duymadıklarına dair belirtiler veren görüntü ve tartışmalarla geçti.
taşranın varoş kisvesinde şehrî mekânlara hâkimiyetini mutlak kılmasını artık kaldıramayan eski-ce şehirli ahalînin, kurban kesmenin ibadet mi vahşet mi olduğuna dair kuşkuları bir kerre daha dile getirildi.
sanki milyonlarca hayvan her gün belediye veya kaçak kasap mezbahalarında farklı şekilde telef ediliyorlarmış gibi, entellecent-ziyamız, hayvanata eziyet etmenin pek de insanî bir iş olmadığını ancak o katliam dört günlüğüne gözünün önünde yapılınca akıl edebilmekte.
birkaç yıldır vahdet-ül evropa, millî bir hummaya dönüşen o kan dökme orgysini teftiş buyurduğundan, entellecent-ziya mızı, halâ bile açıkça itiraf edemediğimiz batının şarka üstünlüğünü ilk keşfeden pre-tanzimat münevverândan miras, bir yandan garba özenirken bir yandan da kendini makyaj ile garbî bir şeye benzetme alışkanlığının muhtelif post-ab-adaylığı tezâhürleri cüzünde geçerliliği süren "tüh rezîl olduk gâvura" sendromunun hezeyanları da, ayrıca sarmakta.
eee, çelebi, ne diyeceksin?.. az gelişmiş olmak, önce gelişebilmişliklerin doruğunda başlar...
tek başına bir sosyal bilimler fakültesi kadar bilgece ve herkesin anlayabileceği kadar açık, seçik ve acımasız tahlilleri fırçası ile yapan, türkiye'nin yegâne dâhî mütefekkiri latif demirci'nin şu muhteşem karikatürü (*) de bu ezilmişlik ile başkalaşma, başkası olma baskısı arasındaki uçuruma 21. asırda da köprü gibi asılmış duran türk islamiyetinin açmazına delil olmakta.
--------
(*) latif demirci'nin bayramda kurban rezâleti konusunda çizdikleri, sesini çıkarma özürlü bir toplumun bir "vicar", adına konuşan bir temsilci aracılığı ile kendi medeniyyet özleminden özür dilemesi niteliğinde bence.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment