bayramdan bir-iki gün önce motosikletim ile fatih civarından geçmekte idim ki, yanık lastik ile ısınmış gaz kaçıran motor kokusu gibi, acaip bir koku hissettim.
dış çevreden gelen kokular, mâlûmunuz, geçidirler, uzaklaşınca kaybolurlar. bu berbat koku benimle beraber yoola devam edince, endişelendim. tekerleklere baktım, sağlam... makineden mi diye göstergeleri, çalışır aksamı yokladım, her şey âlâ.
ve o zaman fark ettim ki, o koku, has metan ile bileşik hayli kesif kükürt ve ancak tek mantıkî kaynağı olabilir... kesilmek üzere istanbul'un dört bir yanına tıkıştırılmış zavallı kurbanlık hayvanatın, son artıkları ve son gazları... öyle yoğun ki, köye bile gitseniz ancak bir ağıl veya ahırın içine girerseniz böylesine kokar.
emperyal erguvanların, şahâne lâlelerin şehri kostantiniyye semâlarını kaplamış...
bravo! hürriyet' ten tam bir asır sonra, medeniyyeti hiç bir yere götüremedik ise de, köyü tüm koku ve müesseseleri ile medineye (*) ithal ettik.
o koku ile galiba toplu halde, bir kerre daha, medeniyyeti kurban verdik geçen bayramda.
---------
(*) medeniyyeti medineli, şehirli olmak anlamında, aslına uygun içerik ile kullanmadayım, uydurmacadaki "uygarlık" karşılığı değil. medine de kutsal bir mekânı değil, sami dillerdeki manâ ile, şehiri simgelemekte.
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment