Friday, February 20, 2009

kılıç

bir süredir vakit bulamadığımdan (yunanistan yolcusu adayıyım ya, sürekli hareket halindeyim!) blog ihmal oldu. ama az önce gazete sayfalarına bakarken artık yazma zamanının geldiğini farkettim:


bu yerel seçimlerden ciddî bir hayır çıkacak, o da deniz baykal'ın sahne-i siyasetten kat'iyyen silinmesi olacak.

yanlış anlaşılmaya... haşâ, cumuriyet halt fırkasının doğru dürüst, modern anlamda bir siyasî örgüt haline geleceği gibi bir hayâlim yok. hele hele, "baykal gider ise parti toparlanır, iktidara yürür," nev'inden ham hayâllere hiç itibar etmemekteyim. halt fırkasının dünyanın içinden geçtiği çalkantıları fark edip, ona göre politika geliştirip, seçmene alternatif sunabilecek hale gelmesi, ancak zihin yapısının toptan değişmesi ile mümkün - binaenaleyh, nâmümkün.

hayır, halt fırkası yönetiminin ve örgütünün de zihniyeti değil...

bütün milletin zihin yapısının!..

konda
'nın 6500 kişi üzerinde yaptığı soruşturmaya ilişkin haberleri her halde duymuş, okumuşsunuzdur. bendeniz burada sadece - biraz da guardian'ın istanbul muhabirinin "hoşgörü" dolmuşunda (1) ön koltuğa oturarak - bu araştırmayı sonuçları ile birlikte yoksaymak ve inkâr etmek çabasıyla gazetelerce atılan başlıkları, televizyon haberlerindeki o inanmamış dudak bükümlü spiker ifadelerini hatırlatacağım, o kadar...

ve de işte tam da bu noktada, hangi zihin yapısından bahsettiğim bir şebeğin ard nahiyesi kadar aşikâr, çıkacak ortaya... onca zahmete katlanıp da yapılan bir çalışmayı manşetlerde kelime cambazlığı, ucu sarkmış dudaklar veyahut da en az pişmişinden milliyetçi öfke ile inkâr etmek sûreti ile, birden bire, türkiye ahalîsinin pek bir okur yazar (2); kadın - erkek eşitliğinde her engeli aşmış (3); fena halde demokrat; tüm insanlığa apaçık ve saire bir toplum oluşturduğuna inanılabilen, milletin çoğunun illeti, o zihin yapısı, yâni...

iyice vahim boyutu ile, herkes bu rezaletin farkında iken, esasen de durumdan gâyet memnun olduğu için, birilerinin ortalığı kurcalayıp, gerçeği açığa çıkarmasına ve "bir şeyler yapmaya zorlamasına" şiddetle karşı konmasını salık veren o endişe verici zihin yapısı!..

gelelim halt partisi, baykal, kılıçdaroğlu falan filan ile bu zihin yapısının ilişkisine:

şu bir gerçek ki, kılıçdaroğlu, ancak bir mucize eseri seçimi kazanabilecek. böyle bir mucize vuk'û bulursa, baykal'ın başarı ölçüsünü baraj aşmaya denk tutan kemikleşmiş saltanatı, o zaferin zâten altında kalacak. partide, çocukluk lakâbı domates olan başkandan çok, istanbul'u "davos fatihi"nden fetheden "kılıçdar ağa"nın sözü geçecek. onun ağırlığı karşısında domates de salçamtrak olacak. bu sefer baykal yemek için ısıramayacağı, ısırsa hazmedemeyeceği bir lokma bulacak karşısında.

kılıçdar ağa kaybederse de partide gidişat değişmeyecek. haltçılar, şimdiden bile önüne doğru dürüst, dirençli bir engel çıkınca, tayyib efendi, gülsuyu ve şürekânın cûş etmiş selinin hız yitirip durulacağını az-çok fark etmiş durumdalar. bu farkındalık, o dirençsizliğin baykal ve avanesinden kaynaklandığı vakıasını da kapsamakta.

nihayet ölüm uykusundan uyanır gibi olan halt fırkasına, şikâyet üretmek dışında seçim kazanmaya çalışmak falan gibi bir misyon da yüklenebileceğini hatırlatan kılıçdar ağa, partinin düğüm olmuş barsaklarına bir müshil tesiri yapacak. parti, bir nebzecik de olsa, kabızlıktan nisbeten kurtulacak.

eh, o zaman da baykal'ın emekliliği mukadder olacak.

gelelim işin umumî hayır cephesine: tamam, ce-halt-pe ile ilgili en doğru ve geçerli teşhisi otuz küsur sene önce süleyman demirel, "bunlardan ne köy olur, ne kasaba" deyerek koymuş idi. o gündür bugündür, bir şey de değişmedi. daha doğrusu, baykal mantalitesi ile, ce-halt-pe geçtik köyü kasabayı, iyi-kötü bir mezrâ sayılabilecek iken, geçilmez bir dağ patikasına dönüştüğü ile kaldı.

şimdi, kılıçdar ağa kazansa da, kaybetse de, yıllar sonra ilk def'a zafer kokusuna biraz yaklaşmanın getirdiği şevk ile az-çok işlek hale gelen o patikada biriken dikenlerin dökülmesine, çalıların yolunmasına, pıtrakların ayıklanmasına sebep olabilecek ivmeyi vermekle, ne köy ne kasaba olabilen bir "ölü alan"ın - gâvurcası ile, no man's land - kullanıma açılmasını ister istemez sağlayacak. sürecin sonunda da, ya halt partisi bir halt eylemeyi başarmayı öğrenecek, ya da (bence daha muhtemeli) artık efendi efendi, tarihin sandık odasına doğru yollanacak (4).

siyaset, üçbuçukuncu dünyada bile tabiatın bir cüzüdür. boşluk kaldırmaz. kabız barsaklar tarafından tıkanan siyasî akışkanlık normal debisine yükselince, ce-halt-penin yerini bir başka oluşum, mutlaka dolduracaktır. ve avara kasnak gibi dönerek kendine gidecek yer arayan şimdilerdeki muhalif enerji, iktidar yolunu zorlayacak dengeleri de kuracaktır.

---------
(1) yaa, öyle uydurma kelimelerle, uydurma kavramlar yaratır, üstelik de onca duygusal içerik yüklerseniz, gâvurun merhametine de muhtaç kalırsınız ki; bunun "van minüt may firend"i de olabilemez. adı üstünde, hoş-görü dediğiniz o uyduruk boş laf, özünde hoş olmayan bir şeye hoşmuş muamelesi yaparak katlanmayı (tahammül!!!) ifade eder ki, gâvur muhabirin yaptığı da aynen budur: "yapmayın canım, o kadar da kötü değil bu etrâk..."

(2) türkiye, kitap üretiminde 95 ülke arasında 61inci sıra ile en az kitap okuyan toplumlardan biri.!. bir kitaba 10-15 kişi falan düşmekte. inanmazsanız, NationMaster'a sorun.
(2) porno filminde oynadığı için değil, herifçioğlu seyrettiği porno filmdeki "yıldızın" boşandığı karısına benzediğini zannettiği için, birlikte yaşadığı eski eşini öldüren canîye verilen müebbed hapis cezası zapatamagondinya'da 15 yıla indirildi sanki! - ve de tüm türkiye bu garabeyi protesto için ayaklandı ya!.. meselâ, kadınları hor gördüğümüz söylenince bozuluverdik.
(4) üçüncü şıkkın tek alternatifi, fırkanın tanınamayacak kadar kişilik değiştirerek hakikî, yâni avrupaî anlamda modern bir siyaset örgütüne dönüşebilmesi. mevcut kadro, kafa, teşkilat ve en önemlisi taraftar kitlesi ile de, bu mümkün değil.

No comments: